🦐 Onlar Basamağı 1 Olan Üç Basamaklı En Büyük Sayı

Basamakveya hane, matematikte bir sayıyı oluşturan rakamlardan her birinin o sayı içerisindeki konumunu ifade eder.. a, b, c birer rakam olmak üzere; . ab sayısı iki basamaktan oluştuğu için "iki basamaklı", abc sayısı üç basamaktan oluştuğu için "üç basamaklı". olarak adlandırılır. Onluk sayı sisteminde, tam sayılarda en sağdaki basamak "birler basamağı" onun Onlarbasamağı 9 olan üç basamaklı en küçük sayi - Mynet Cevaplar Görüşleriniz başkaları için çok değerli Mynet Cevaplar bilgiye ulaşmanın ve paylaşmanın yeni adresidir. Üç basamaklı doğal sayılar yüzlük, onluk ve birliklerden oluşur. √ Üç basamaklı doğal sayılarda önce yüzlükler, ardından onluklar ve en sonunda birlikler okunur. √ Üç basamaklı sayının onluk veya birlik kısmında “0” sıfır rakamı varsa “0” sıfır okunmaz. √ Üç basamaklı en küçük sayı 100, en büyük sayı 999’dur. Yüzlerbasamağı 5, onlar basamağı 4 olan üç basamaklı en k 700’den büyük en fazla kaç tane doğal sayı yazılabilir? A. 1. B. 2. C. 3. D. 4. Soru 20. Buaçıdan en büyük üç basamaklı doğal sayımız 999 olduğunu öğrenmişsinizdir. 1000 ise dört basamaklı en küçük sayıdır. Yani 1000 sayısı 4 basamaktan oluşmaktadır. Birlerbasamağı 4, onlar basamağı 4, yüzler basamağı 8 olan sayının en yakın * Üç basamaklı en büyük sayı Enaz dört basamaklı beş tane sayıdan herbirinin binler basamağı 2 artırılır, yüzler basamağı 6 azaltılır ve onlar basamağı 3 azaltılırsa bu beş sayının toplamı ne kadar artar? A) 6750 B) 6800 C) 6850 D) 6900 E) 6950. Çözüm: Binler basamağı 2 artırılırsa sayı 2000 artar. Yüzler basamağı 6 azaltılırsa sayı Rakamlarıbirbirinden farklı üç basamaklı bir doğal sayının en büyük rakamı ile en küçük rakamı arasındaki farka, o sayının rakamsal genişliği denir. Buna göre, rakamsal genişliği 8 olan kaç tane sayı vardır? A) 70 B) 72 C) 78 D) 80 E) 84. Idea question from @Buketece9198 - Lise - Matematik Üçbasamaklı sayılar 100 ile 999 arasındaki sayıları kapsar. Rakamları birbirinden farklı üç basamaklı bir sayının en az olması için yüzler basamağının da en az olması gerekir. Bu durumda yüzler basamağına bir rakamı vermek doğru olacaktır. Onlar basamağı ise 0 seçilmelidir. Bu sayının birler basamağına ise 2 rakamını vermek gerekir. Onlarbasamağı 4 olan üç basamaklı en büyük doğal sayı hangisidir. Misafir 09 Kasım 2016 sordu. 4 Cevap. CEVAPLA. 941 fjgjgjgjgjg. Misafir - 08 Ekim 2021 cevapladı. Çok güzel. DoğalSayı 9. 07 : Onlar Basamağı. 8 : Birler Basamağı Rakamları birbirinden farklı üç basamaklı en büyük ve en küçük üç basamaklı sayılar. baskülde belirince pek de sevimli gözükmeyen sayılar. üç basamağının adları soldan sağa yüzler onlar ve birler basamaği olan sayilardir. ifade edildiği tabana göre, içinde bulunduğu aralığın değişkenlik arzettiği sayılardır. misal, 999'luk sayma düzeninde ifade edilebilecek en büyük üç GLpj. Forum Matematik Desteği Lise Matematik 9. sınıf matematik soruları 25 Haz 2014 0025 1 Sayı Basamakları 1 Şu soruyu çözümleme yapılmadan çözülmüş hali lazım 100a+10b daha kısa yoldan. Belli bir yere kadar getirebildim video çözüm ile ama tıkandım İki basamaklı bir doğal sayının sağına 2 yazıldığında elde edilen üç basamaklı doğal sayı A, soluna 1 yazıldığıında elde edilen üç basamaklı doğal sayı B oluyor. A-B=289 ise,iki basamaklı sayının rakamları toplamı kaçtır? 2 aabb dört basamaklı, a0b üç basamaklı bir doğal sayıdır. aabb/a0b ifadesinin değeri kaçtır? Sonuçu 11 olacak ama hala anlamış değilim bu sorunun neresinde hata yaptım diye? 1100a+11b/100a+b den sonrasını getiremedim 3 2,3,4,5 rakamları kullanılarak yazılan rakamları farklı dört basamaklı ABCD sayısında, A+D=B+C şartı sağlandığına göre,en büyük ABCD sayısı en küçük ABCD sayısından kaç fazladır? 4 Birbirinden farklı ,iki basamaklı pozitif dört tam sayının toplamı 180'dir. Bu sayıların en büyüğü 53 ise en küçüğü en az olabilir? 5 4a7*15=... Yukarıdaki çarpma işleminde onlar basamağındaki a sayısı 1 arttırıldığında sonuç kaç artar? 25 Haz 2014 0033 2 2 Paydadaki ifadeyi a0b=a00+b => 100a+b şeklinde yazabiliriz. Payı da 1100a+11b şeklinde yazarsanız,payın paydanın 11 katına tekabül ettiğini de görmüş olursunuz. 25 Haz 2014 0035 3 1 Farklı olarak şöyle düşünebiliriz, Bu sayıyı XY olarak ele alalım. Eğer sağ tarafına 2 yazarsak değer 2 artar soluna 1 yazarsak değer 100 artar... Ancak buradaki mantıkla gitseniz bile üç aşağı beş yukarı aynı yere olarak bu şekilde de düşünebilirsiniz. EditYemeğe çıkmam gerekiyor,diğerlerine dönüşte İnşAllah. 25 Haz 2014 0059 4 3 2,3,4,5 rakamları kullanılarak yazılan rakamları farklı dört basamaklı ABCD sayısında, A+D=B+C şartı sağlandığına göre,en büyük ABCD sayısı en küçük ABCD sayısından kaç fazladır? 5+2=3+4'den başka bir ifade bu eşitliği sağlayamaz yani bu değerler içerisinde 5+2=4+3 dersek en büyüğü 2+5=3+4 dersek en küçüğü 5243-2534=27094 Birbirinden farklı ,iki basamaklı pozitif dört tam sayının toplamı 180'dir. Bu sayıların en büyüğü 53 ise en küçüğü en az olabilir? 180-53=127 çıkacaktır diğer iki küçük 51 52 olsa 51+52=103 127-103=24 olarak cevap çıkar5 4a7*15=... Yukarıdaki çarpma işleminde onlar basamağındaki a sayısı 1 arttırıldığında sonuç kaç artar? onlar basamağını 1 arttırmak sayıyı 10 arttırmaktır 120 sayısından 2'yi 1 arttırsak 130 olur gibi 4a7=400+10a+7=407+10a bu 10 arttırırsak 417+10a.15 sayısını elde ederiz 417+10a.15-407+10a.15 1510=150 cevabı çıkar 25 Haz 2014 0316 5 417+10a.15-407+10a.15 2 tane yazmamizin sebebi nedir 25 Haz 2014 1223 6 mertertugrul'den alıntı 417+10a.15-407+10a.15 2 tane yazmamizin sebebi nedir Aradaki farkı bulmak amaçlı farkı bulursak da kaç arttığını buluruz 25 Haz 2014 1315 7 25 Haz 2014 1403 8 1 abc*23=xyz-klm=123 Yandaki yanlış yapılan çarpma işlemine göre b kaçtır? Cevap 22 1015-73 saysının basamaklarındaki rakamların sayı değerleri toplamı kaçtır?3 A=xy0z dört basamaklı bir sayıdır. Buna göre,xy5z8 beş basamaklı sayısının A türünden eşiti nedir?4 abc+abc+abc=8d6 Yukarıdaki toplamı işleminde abc ve 8d6 üç basamaklı sayılardır. Buna göre d nin alabileceği değerler çarpımı kaçtır?5 sayısı kaç basamaklıdır? 25 Haz 2014 1424 9 2 10¹⁵-73 saysının basamaklarındaki rakamların sayı değerleri toplamı kaçtır? Burada dikkat etmen gereken şey 10'un kuvvetlerinin sonu sıfır bir kaç denemeyle göstereyim 1000-73=927 10000-73=9927 gördüğün gibi 9 artıyor 27 hep aynı sonunda kaç 0 varsa 2 o kadar 9 geliyor dikkat edersen çünkü 73 çıktıktan sonra hepsi 9 diye aşağı iniyor A=xy0z dört basamaklı bir sayıdır. Buna göre,xy5z8 beş basamaklı sayısının A türünden eşiti nedir? 1000x+100y+z=A imiş bize 10000x+1000y+500+10z+8 burda dikkat edersen 10000x+1000y+10z=10A'dır 10A+500+8=10a+5084 abc+abc+abc=8d6 Yukarıdaki toplamı işleminde abc ve 8d6 üç basamaklı sayılardır. Buna göre d nin alabileceği değerler çarpımı kaçtır? 100a+10b+c+100a+10b+c+100a+10b+c=8d6 300a+30b+3c=8d6 dikkat et ki a 2 den başka değer alamaz 3 alırsa yüzler basamağının toplamı 8 olamaz 1 zaten olamaz o belli c zaten 2 o da belli 602+30b=8d6 burda dikkat etmen gereken şey b'nin 200'lü bir sayı getirmesi gerektiğidir olmaz bu olur eklersek 812 yani d=1 bu olur eklersek 842 yani d=4 bu da olur eklersek 872 yani d=7 10 olamayacağına göre sayısı kaç basamaklıdır? 100+100=200 gibi düşün basamak artmıyor yani zaten 17 basamaklı değil yani 1017 sayısının basamak adedi kadar gelecek yani 18 biraz daha açıklarsan yardımcı olabilirim 26 Haz 2014 0012 10 abc 23 ×________ xyz klm - - 123 Yukaridaki yanlis yapilan carpma islemine gore b kactir? anlayamadim. Diğer çözümlü sorular için alttaki linkleri ziyaret ediniz Facebook yorumcularımız FacePost Foruma üye olmana gerek yok! Facebook hesabınla yorumlarını bekliyoruz! Benzer konular Cevap 5 Son mesaj 26 Haz 2014, 0024 Cevap 1 Son mesaj 13 Nis 2014, 2034 Cevap 4 Son mesaj 23 Haz 2013, 2236 Cevap 2 Son mesaj 20 Ağu 2011, 2055 Cevap 5 Son mesaj 19 Şub 2011, 0214 Soru Cevap10 ay önce1 Cevap204 Kezonlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı sorusunun cevabı nedir? Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin. İşte Cevaplar Deniz mavi2021-10-12 001311Cevap SORU Onlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı kaçtır? ÇÖZÜM Onlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı; 919 dur. Bu cevaba 0 yorum yazıldı. Soru Ara? den fazla soru içinde arama YazBilgilendirme 2022 yılı YKS, AÖF, AUZEF, ATA-AÖF, AÖL, LGS, AÖO, AÖIHL-MAÖL, YDS, TUS, MSÜ, ALES, KPSS, İSG, YKS, DGS, EUS, TYT, AYT, ADES, ADB, Amatör Denizcilik Eğitimi Sınav takvimleri belli Soru Cevap11 ay önce1 Cevap205 Kezonlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı sorusunun cevabı nedir? Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin. İşte Cevaplar Deniz mavi2021-10-12 001311Cevap SORU Onlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı kaçtır? ÇÖZÜM Onlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı; 919 dur. Bu cevaba 0 yorum yazıldı. Soru SorAradığın cevap bu değil mi sor hemen Ara? den fazla soru içinde arama YazBilgilendirme 2022 yılı YKS, AÖF, AUZEF, ATA-AÖF, AÖL, LGS, AÖO, AÖIHL-MAÖL, YDS, TUS, MSÜ, ALES, KPSS, İSG, YKS, DGS, EUS, TYT, AYT, ADES, ADB, Amatör Denizcilik Eğitimi Sınav takvimleri belli Soru Cevap10 ay önce1 Cevap537 Kezonlar basamağı 5 olan 2 basamaklı en büyük çift sayı sorusunun cevabı nedir? Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin. İşte Cevaplar Deniz mavi2021-10-11 230116Cevap SORUOnlar basamağı 5 olan 2 basamaklı en büyük çift sayı kaçtır?ÇÖZÜMOnlar basamağı 5 olan, İki basamaklı,En büyük çift sayı çift sayı birler basamağın, 0 ve 2 nin katı olan sayılardır Bu cevaba 0 yorum yazıldı. Soru Ara? den fazla soru içinde arama YazBilgilendirme 2022 yılı YKS, AÖF, AUZEF, ATA-AÖF, AÖL, LGS, AÖO, AÖIHL-MAÖL, YDS, TUS, MSÜ, ALES, KPSS, İSG, YKS, DGS, EUS, TYT, AYT, ADES, ADB, Amatör Denizcilik Eğitimi Sınav takvimleri belli ahlakından uzak yaşayan toplumlarda çarpık bir din anlayışı hakimdir. Böyle bir toplumda yetişen insanlar, dini sadece kulaktan dolma, yanlış bilgilerle öğrenir, Allah'ı ve Allah'ın emrettiği güzel ahlakı tanımazlar. Bu nedenle de herkesin din adına farklı uygulamaları, kuralları ve birbiriyle benzeşmeyen doğru ve yanlışları olur. Oysa gerçek dinin öğrenilebileceği ana kaynak Kuran'dır. Çünkü Kuran tüm kainatı yoktan var eden, herşeyin en doğrusunu bilen Allah'ın her insanın anlayabileceği, sade ve anlaşılır bir üsluba ve eşsiz hikmete sahiptir. Ancak buna rağmen Allah'a ve dine karşı samimiyetsiz, hatta düşmanca bir tutum içerisinde olan insanlar Kuran'a ön yargıyla yaklaşır, kendi bozuk mantık örgüleri nedeniyle ayetleri çarpık yorumlarlar. Kimileri de dini kasten zor göstermek için pek çok batıl inanç, bidat ve hurafe türetirler. Kuran'ı bilen ve tanıyan iman sahibi insanlar ise, bunların birer hurafe olduğunu anlar ve hiçbirine itibar etmezler. Ancak Allah'ı ve Kuran'ı tanımayanlar, cahillikleri nedeniyle bu hurafelerin etkisinde kalır, temeli Kuran'a dayanmayan bu batıl dini, gerçek din zannetme yanılgısına düşerler. Kuran'ı okumadıkları için de Allah'ın seçip beğendiği dinin güzelliklerini hatalı yolu izleyen kişiler, Allah'ın tüm insanlara bir hidayet rehberi olarak indirdiği Kuran'da yazılı olanları merak dahi etmezler. Dinle ilgili merak ettikleri konuları öğrenmek istediklerinde, Allah'ın kıyamete kadar geçerli kıldığı, doğruluğunda şüphe olmayan Kuran dışındaki her kaynağa başvurur, ancak Kuran'ı okumazlar. Bu durum, Kuran'da, "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran'ı terk edilmiş bir kitap olarak bıraktılar" Furkan Suresi, 30 sözleriyle ifade dinin kaynağı, Kuran ayetleri ve Kuran'da emredilenleri en güzel şekliyle uygulayan Peygamber Efendimiz savin sünneti, yani sözleri, tavırları ve her türlü uygulamalarıdır. Allah Kuran'ı, insanların okuyup anlamaları, içinde yazılanları öğrenmeleri, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'i tanımaları, O'na nasıl kulluk edeceklerini bilip, sakınmaları için göndermiştir. Türlü örnek ve kıssalarla ayetlerini birer birer ve çeşitli biçimlerde açıklamıştır. Allah'ın "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık..." Enam Suresi, 38 ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran eksiksizdir. Gerek dünya hayatı, gerekse ölümden sonraki hayat ile ilgili pek çok detay, Kuran'da en hikmetli şekilde açıklanmıştır. Allah, "Andolsun, size bütün durumlarınızı kapsayan zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?" Enbiya Suresi, 10 ayetiyle de bizlere bu gerçeği kitap, Kuran'ın Allah'ın sözü ve insanlar için bir hidayet rehberi olduğunu, dünya üzerindeki her insana hitap ettiğini, hükümlerinin indirildiği zamandan bu yana tüm devirleri kapsadığını, dolayısıyla her insanın başvurması gereken en önemli kaynak olduğunu anlatmak amacıyla dininin doğru bilinmesi ve Kuran ayetlerinin gerektiği gibi kavranması, insanların doğru yolu bulmaları için zaruridir. Bu konunun tüm insanlara anlatılması ise akıl, vicdan ve sağduyu sahibi her Müslümanın en önemli görevlerinden ALLAH'IN KORUMASI ALTINDADIRKuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz sav'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Allah, bunu Kuran'da "Hiç şüphesiz, zikri Kuran'ı Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz" Hicr Suresi, 9 ayetiyle vaat gibi, Kuran'dan önceki hak kitaplar orijinal halleri ile korunamamışlar, bazı çevrelerce kasıtlı olarak veya cahillikle tahrif edilmişlerdir. Bu kitapların içlerine insanlar tarafından bazı eklemeler yapılmış, bazı bölümleri değiştirilmiş ya da tamamen çıkarılmıştır. Peygamberimiz sav ise, kendisine her vahiy geldiğinde, vahyi Allah'ın yardımı ile ezberlemiş ve hemen güvendiği kişilere yazdırmıştır. Böylece Kuran yazılı olarak muhafaza edilmiştir. Hz. Ebubekir ra zamanında Kuran tek bir nüsha haline getirilmiş, Hz. Osman ra döneminde ise Kuran nüshaları çoğaltılarak, önemli İslam kentlerine sav'in vahiy aldığında, Kuran ayetlerini aklında tutmak için nasıl çaba gösterdiği ve buna karşılık Allah'ın O'na nasıl yardım edeceği ayetlerde şöyle açıklanırOnu Kuran'ı, kavrayıp belletmek için aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. Şüphesiz, onu kalbinde toplamak ve onu sana okutmak Bize ait bir iştir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait bir iştir. Kıyamet Suresi, 16-19Ayetlerde de görüldüğü gibi, Peygamberimiz sav'in Kuran'ı aklında tutuşu, herhangi bir konunun ezberlenmesi gibi olmamış, Allah özel olarak Kuran ayetlerini Peygamberimiz sav'in hafızasına yerleştirmiştir. Bunun sonrasında ise, daha önce de belirttiğimiz gibi, Peygamber Efendimiz sav, hafızasındaki ayetleri güvendiği kişilere yazdırmıştır. Ve 1400 yıldır, Allah'ın vaadine uygun olarak, Kuran'ın tek bir harfi bile değişmemiş ve Allah'ın vahyi günümüze kadar korunarak Allah'ın vahyi olduğunun ve vahye insan eliyle hiçbir şeyin eklenmediğinin delillerinden bir tanesi ise, Kuran'da hiçbir çelişki bulunmamasıdır. Kuran, hem kendi içinde, hem de tarihi gelişmelerle ve bilimsel buluşlarla tam bir uyum içindedir. Kuran'ın bu özelliği o kadar kesin ve açıktır ki, Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmuşturOnlar hâlâ Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar çelişkiler, ihtilaflar bulacaklardı. Nisa Suresi, 82İnsanların yazdığı kitapların içinde birçok çelişki bulmak mümkün olabilir. Örneğin bilimsel bir kitapta başta verilen bir bilgi, sonlarda verilen bir bilgi ile tutarsız olabilmektedir. Kuran'ın ise her sözü birbiriyle uyumludur ve ayetlerde en küçük bir çelişki yoktur. Ayrıca Kuran'da toplumlar, yönetim şekilleri, askeri stratejiler gibi birçok konuda bilgi verilmekte, sadece geçmişten değil, gelecekten de çeşitli haberler aktarılmaktadır. Bu bilgilerin tamamı ise, tarihi gerçeklerle ve aynı zamanda Kuran'ın vahyinden sonra meydana gelen gelişmelerle yüzde yüz mutabıktır. Örneğin, Kuran'da gelecekle ilgili verilen haberlerden biri Rum Suresi'nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şöyle bildirilmiştirElif, Lam, Mim. Rum orduları yenilgiye uğradı. Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. Rum Suresi, 1-4Bu ayetler, Hristiyan bir imparatorluk olan Bizanslıların, putperest Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmiştir. Ve ayetlerde, "Rum" olarak tanımlanan Bizans'ın çok yakında galip geleceği haber verilmektedir. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara uğramıştır ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız herkesin Bizans'ın yok olmasını beklediği bu dönemde, Rum Suresi'nin ilk ayetleri vahyedilmiş ve Bizans'ın dokuz yıl geçmeden yeniden galip geleceği haber Suresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden yaklaşık 7 yıl sonra, MS 627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında Ninova Harabeleri yakınında büyük bir savaş daha gerçekleşti. Ve bu kez Bizans ordusu, Persleri yenilgiye uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda Kuran'da geleceğe dair verilen bu haber gerçekleşmiş oldu. Burada verilen bu örnek dahi, tek başına, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun ve insan eliyle yazılmadığının bir bir başka özelliği de astronomi, biyoloji gibi konularda verdiği bilgilerin, o dönemin yetersiz bilim anlayışından ve batıl inanışlarından tümüyle farklı oluşudur. Örneğin, Kuran'ın vahyedildiği dönemde, Arap toplumunda gökyüzünü dağların ayakta tuttuğuna inanılmaktaydı. Dünyanın düz olduğu ve yeryüzünün her iki ucunda yer aldığı varsayılan yüksek dağların gökyüzüne dayanak teşkil ettiği zannediliyordu. Oysa Allah Kuran'da insanlara bu batıl inançlarının gerçek olmadığını bildirmiş ve şöyle demiştirAllah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz... Rad Suresi, 2Ayrıca Kuran'ın daha birçok ayetinde tarif edilen ya da haber verilen bilimsel gerçekler, 20 ve 21. yüzyıl bilimi tarafından henüz ulaşılan bilgilerle büyük bir paralellik göstermektedir. Bunlar Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu gösteren delillerden edebi yönü de son derece üstündür. Kuran indirildiği dönemde, Arap şairleri birbirleri ile yarışarak güzel söz üretiyor, etkileyici edebi eserler ortaya çıkarıyorlardı. Ancak onlar da Kuran'ın üslubunun güzelliğine hayran olmuşlar ve bu kutsal kitabın edebi harikalığını kabul yanı sıra, Kuran'da kusursuz bir matematiksel şifre sistemi vardır. Örneğin bazı kelimeler Kuran'da anlamları ile bağlantılı sayılar kadar tekrarlanmaktadır. "Gün" kelimesi tüm Kuran'da 365 kez geçer. "Günler" 30 kez, "ay" kelimesi ise 12 kez geçmektedir. "Şeytan" ve "melek" kelimeleri 88'er kez, "dünya" ve "ahiret" kelimeleri 115'er, yaz-sıcak ve kış-soğuk kelimeleri ise 5'er kez tekrarlanmaktadır. Cezalandırma 117 kez geçerken, affetmek bunun iki katıdır 234. Güneş şems ve "ışık nur" kelimeleri Kuran'da 33'er kez geçmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Kuran MucizeleriBurada çok kısa bir biçimde özetlediğimiz tüm bu gerçekler, Kuran'ın bir insan sözü olamayacağını tasdik eden delillerdendir. Kuran, Allah'ın, Resulu Hz. Muhammed sav'e indirdiği vahyidir ve indiği günden itibaren hiç değişmeden bizlere Kuran'ın bu üstün özelliğini ayetlerinde şöyle belirtirEğer kulumuza indirdiğimiz Kuran'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı çağırın. Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. Bakara Suresi, 23-24De ki "Eğer bütün ins ve cin toplulukları, bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler." İsra Suresi, 88TEK HÜKÜM KOYUCUALLAH'TIRİman edenler için tek yol gösterici Allah'ın elçileri ve Allah'ın sözü olan Kuran'dır. Kuran'da inananların; "O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım?" Enam Suresi, 164 dedikleri edenler ise, kendilerine Allah'tan başka yol göstericiler ve efendiler bularak, farklı kişileri örnek alıp batıl fikir ve akımları izleyerek büyük bir yanılgı içinde yaşarlar. Ancak ölümden sonra, sonsuz cehennem azabını gördüklerinde bu büyük hatalarını "... Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular..." Ahzab Suresi, 67 diyerek itiraf edecek ve pişmanlıklarını dile farkına varacakları bu gerçeği dünya hayatlarında anlamazlıktan gelen bu insanların çoğu için davranışlarını ve inançlarını belirleyen faktör, içinde yaşadıkları toplumun genel yargıları, adetleri, gelenek ve görenekleridir. Bu insanlar atalarını, çevrelerini, o toplumun önde gelenlerini kendilerine örnek alarak, yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, "yoldan saparlar". Oysa Kuran'a uymayan her düşünce ve her tavır edenler ise her zaman ve her yerde Allah'ın emirlerine göre hareket eder, Kuran'da yasaklanmış her türlü düşünce ve tavırdan titizlikle uzak dururlar. Herhangi bir iş yaparken ya da bir karar alırken o konu hakkında Allah'ın ne emrettiğini düşünür, hemen Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimizin sünnetine başvururlar. Kendi tutku ve isteklerine, içinde yaşadıkları toplumun batıl geleneklerine ya da atalarının adetlerine göre değil, yalnızca Allah'ın buyruklarına göre hareket ederler. Nitekim Allah Kuran'da inananlara şöyle emretmektedirBu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde O'na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz. Enam Suresi, 155Allah'ı tek hüküm koyucu olarak kabul etmeyen, Allah'ın hükümlerine karşı çıkan veya O'nun emirlerinin dışında hükümler uyduran insanlar doğru yoldan sapmış olurlar. Bu insanlar toplumda yaygın olarak kabul gören batıl kuralları ve uygulamaları Allah'ın hükümlerinden üstün tutarlar. Üstelik bu konuda çok katı ve inatçı bir tutum sergilerler. Doğru olanı vicdanları kabul etse dahi, kibirlerinden ve bağnaz tutumlarından dolayı en güzel ve en doğru olan hükmü kabul etmezler. Allah Kuran'da bu insanlar için şöyle bildirmektedirNe zaman onlara "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye geleneğe uyarız" derler. Peki Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? Bakara Suresi, 170İşte böyle, senden önce de herhangi bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' şöyle demişlerdir "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet din üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine eserlerine uymuş kimseleriz. O peygamberlerden her biri de şöyle Demiştir "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız. Zuhruf Suresi, 23-24İnsanların bu bakış açıları, Allah'ın dinini kabul etmelerine ve iman etmelerine daima engel olmuştur. Örneğin Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun, kavimlerini bir olan Allah'a ibadet ve kulluk etmeye çağırdıklarında, Firavun ve kavmin önde gelenleri; "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" Yunus Suresi, 78 Şuayb'a da halkı, "... Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?" Hud Suresi, 87 diyerek isyan etmişlerdir. Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, peygamberler Allah'ın hükümlerini bildirdiklerinde, insanlardan hep "Senin söylediklerin atalarımızın, babalarımızın ve dedelerimizin yoluna ters düşüyor, onun için biz bunu kabul etmeyiz..." gibi cevaplar almışlardır. İnsanlar elçilerin tebliğlerine her dönemde inkarla ve düşmanlıkla karşılık vermiş, kendi bulundukları yoldan vazgeçmek istememişlerdir. Oysa tüm peygamberler insanları, dini yalnızca Allah'a has kılarak ibadet ve kulluk etmeye davet etmişlerdir. İnsanlara Allah'ın dışında başka ilahlar edinmemelerini ve sadece Allah'ın rızasını aramaları gerektiğini tebliğ Hz. Muhammed sav de insanları katıksızca Allah'a yönelmeye ve O'nun hükümlerini uygulamaya davet etmiştir. Kuran ayetlerinde insanların, ahirette Allah'ın hükümlerinden sorguya çekilecekleri bildirilmektedir. Allah Kuran'da Kendisi'nden başka ortaklar edinen ve onların verdiği hükümlerden kendilerine yeni ve sapkın bir din uyduranları şöyle uyarmaktadırYoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri' ettiler bir şeriat kıldılar? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm karar verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır. Şura Suresi, 21Rabbimiz bir diğer ayette de şöyle buyurmaktadırKendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt zikir vardır. Ankebut Suresi, 51Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi elçilerin davetine uymayanların bir kısmı kendi batıl dinleri adına ortaya çıkmakta ve peygamberleri dinlerini bozmakla itham etmektedirler. Veya Allah'ın ve elçisinin söylediklerini yeterli görmeyerek, kendileri başka bir din uydurmaktadırlar. Oysa, Ankebut Suresi'nde de bildirildiği gibi Allah'ın indirdiği Kitap insanlara eden bir insan için, tüm insanların nasıl bir inanca sahip oldukları ya da dinlerini nasıl uyguladıkları kesinlikle önemli değildir. Önemli olan Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdikleri ve Peygamber Efendimiz sav'in uygulamalarıdır. Kuran indirildiği dönemde, Allah insanların birçoğunun batıl inanç ve uygulamalarını ortadan kaldırmıştır. Peygamber Efendimiz sav de, insanların neler söylediklerine, hangi iftiralarla kendisine karşı çıktıklarına ve sergiledikleri düşmanca tavırlara hiç aldırmamış, Allah'a ve Kuran'a sıkı sıkıya bağlı de iman edenler, Allah'a, Kuran'a ve Peygamber Efendimiz sav'in sünnetine sıkı sıkıya bağlanmalı, Allah'ın Kuran'da bildirdiklerinin dışında bir yol uygulamaları çoğu zaman yanlıştırAllah'ın hükümlerini göz ardı eden ve toplumun çoğunluğunu oluşturan din ahlakından uzak kesime uyan insanların en büyük yanılgılarından biri, "çoğunluğun her zaman doğruları temsil ettiğini" sanmalarıdır. Oysa Allah, insanların birçoğunun doğru yolda olmayacağını Kuran'da bildirmektedir. Allah Kuran'da, "Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler." Enam Suresi, 116 şeklinde buyurmaktadır. Yani çoğunluğun aldığı kararlar, eğer Kuran'a uygun değilse, hiçbir şekilde doğruları yansıtamaz. Binlerce, yüz binlerce, hatta yüz milyonlarca insan aynı eylem içerisinde olsa da bu, o eylemin doğruluğunu kanıtlamaz. Yukarıdaki ayette de Allah insanların çoğunun hüküm verirken yalnızca zan ve tahminlere dayandıklarını ve pek çok insanı doğru yoldan alıkoyduklarını aldığı kararlara uyarak Allah'ın emirlerini terk etmek, insanları dünyada da ahirette de çok büyük bir kayba uğratır. Bu insanlar, Allah'ın "Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır" Araf Suresi, 53 ayetiyle bildirdiği gibi yapayalnız kalmışlardır. Allah'ın indirdiklerini kendi uydurdukları ile değiştirenlerin, ahirette büyük bir hüsrana uğrayacakları ayetlerde şöyle bildirilirAllah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahitler "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir. Hud Suresi, 18Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkar edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok? Ankebut Suresi, 68Müminler ise Allah'ın hükümlerine gönülden teslim olurlar. Onların bu güzel ahlakları ayetlerde de açıklanmıştır"... Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." Araf Suresi, 89... Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam gideremem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler. Yusuf Suresi, 67De ki "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin." Zümer Suresi, 46ALLAH ADINA HÜKÜMKOYANLARBir önceki bölümde de üzerinde durduğumuz gibi birtakım kimseler dinde olmayan batıl hükümler, helal ve haramlar çıkarır, Allah'ın Kuran'da helal kıldıklarına haram, haram kıldıklarına ise helal derler. Bunu yaparak dini özünden ve aslından saptırır, kendilerine özgü inançları ve uygulamaları olan "batıl bir din" meydana getirirler. Allah'ın indirdiği hak dini bilmeyen ve Kuran ayetlerinden haberdar olmayan insanlar ise bunun batıl bir din olduğunu fark etmezler. Bu kişilerin telkinlerine aldanır ve bilinçsizce onların peşinden giderler. Böylece Allah adına hüküm koyanlar, kendileriyle beraber büyük bir kitleyi de günaha ve isyana sürüklemiş olurlar. Allah bu kişilerin durumunu Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde bildirirOnlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu bu okur göründüklerini kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı böyle yalan söylerler. Al-i İmran Suresi, 78Kuran'da tüm detayları ile tarif edilen hak dini kendilerine ölçü almayan, atalarından kalma inançları ısrarla sürdürmek isteyen kimi topluluklar daha da ileriye giderek, Allah'a karşı çirkin iftiralarda bulunurlar. Böyle kimseler akıl ve vicdanlarını kullanmadıkları ve Allah'ı gereği gibi takdir edemedikleri için doğruları bulabilecek bir anlayışa da sahip değildirler. Bu nedenle de Kuran dışı pek çok inanç türetmiş, yalnızca kendilerini değil, cahil kitleleri de batıl olanı uygulamaya yöneltmişlerdir. Helal olanı haram, haram olanı da helal kılmış, yalan yere iftira düzmüşlerdir. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şu şekildedirVe kendi zanlarınca dediler ki "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. Şu Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O'na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah'ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir. Bir de dediler ki "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, bu düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir... Enam Suresi, 138-139Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır. Enam Suresi,140Yukarıdaki ayetlerde de bildirildiği gibi, insanların bir kısmı kendi zanlarınca haram ve helaller uydurarak Allah'a karşı çok büyük bir iftirada bulunmaktadırlar. Ancak bu yaptıklarının karşılığı ayetlerde açıkça bildirilmiş, cezalarını mutlaka çekecekleri haber verilmiştir. Enam Suresi'nde bu kişilerin "hiçbir bilgiye dayanmadan yaptıkları" bu büyük zalimlik hakkında şu örnek verilirDeveden iki, sığırdan da iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı yavruları mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?" Hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Enam Suresi, 144Ayetlerde de görüldüğü gibi insanların birçoğunda Allah adına hüküm koyma ve bilmedikleri şeyleri dine atfetme eğilimi vardır. Bu nedenle, insanın fıtratını en iyi bilen Rabbimiz Kuran'da, "Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz..." Nahl Suresi, 116 ayetiyle insanları uyarmıştır. Saffat Suresi'nde ise Allah şöyle buyurmaktadırSize ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz? Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı. Saffat Suresi, 154-157Tek hüküm koyucu Allah'tır ve Allah'ın hükümleri ayetlerde son derece açık ve anlaşılır şekilde belirtilmektedir. Haramlar ve helaller birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış ve insanları tereddütte bırakacak tek bir nokta bırakılmamıştır. İnsanlar kendilerine söylenen herhangi bir hükmün doğruluğunu hemen Kuran'a ve Peygamberimiz sav'in sünnetine bakarak anlayabilme imkanına sahiptirler. Bu, Allah'ın insanlara verdiği büyük bir kolaylık ve rahmettir. Nitekim Peygamber Efendimiz sav bir hadis-i şerifinde uyulması gereken tek rehber ve tek kaynağın Kuran olduğunu şu şekilde ifade etmiştirSize tutunduğunuz vakit, asla dalalete düşmeyeceğiniz şeyi bıraktım Allah'ın kitabı Kuran ve Ehl-i Beytim. Ramuz El-Ehadis 1. Cilt, s. 250, no. 8Kuran, indirildiği günden itibaren bütün zamanlara ve dönemlere hitap eden bir Kitap'tır. Bu nedenle, Allah'ın tek hüküm koyucu olduğunun ve Allah adına hüküm koyanların uğrayacağı sonun anlatıldığı ayetlerin günümüze bakan hikmetleri üzerinde de dikkatle düşünmek gerekir. Kuran'da geçmiş toplulukların sahip oldukları batıl dinler, inançlar ve taşıdıkları zihniyet detaylı olarak tarif edilmektedir. Ancak bugün de Kuran'ı ve Peygamber Efendimizin sünnetini tek kaynak almadığı için din adına yanlış hükümler ve çarpık mantıklar ortaya atan insanlar bulunmaktadır. Özellikle toplumda yaygın olan din anlayışına göre, insanlar Kuran'ın emirleri ve Peygamberimiz sav'in uygulamaları yerine yaşamları boyunca görüp duyduklarını ölçü almaktadırlar. Bu anlayışı, insanların günlük yaşamlarındaki sıradan konuşmaları sırasında dahi görmek mümkündür. Örneğin insanların büyük çoğunluğu yalan söylemekten kaçınmaz, bir yalan söylediklerinde bunun Allah Katında bir cezası olduğuna ihtimal vermez ve "bu kadarından günah olmaz" diye düşünürler. Veya kendi akıllarınca "beyaz yalanlar" diye bir yalan ismi uydurur ve bu yalanların günah olmayacağı hükmünü verirler. Oysa bu, dinleri hakkında içine düştükleri büyük yanılgılardan biridir. Çünkü Allah Kuran'da yalan söylemenin haram olduğunu açıkça karşısındaki insana Allah'ın hoşnut olmayacağı bir şey yaptırmak isteyen kişi, "Sen yap, ben senin günahını yüklenirim," veya "Günahı benim boynuma" gibi batıl ifadeler kullanır. Ancak, Allah "Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez" Fatır Suresi, 18 ayetiyle bu konudaki hükmünü bildirmiştir. Dolayısıyla Kuran'a uyduğunu, Allah'ın ayetlerine iman ettiğini söyleyen bir kişinin Allah'ın bu hükümlerine uygun olarak davranması, Kuran ve Peygamberimiz sav'in uygulamaları ile çelişen hiçbir konuşmasının, inancının ve tavrının olmaması ayrıca, Allah'ın indirdiklerine uymayıp, kendi uydurdukları dinlerine uyan bu insanların, Allah'ın elçilerini dini değiştirmekle ve yalancılıkla suçladıkları da bildirilmektedir. Ayetlerde şöyle buyrulurİçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." "Onlardan önde gelen bir grup "Yürüyün, ilahlarınıza karşı bağlılıkta kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir. Zikir Kuran, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır. Sad Suresi, 4-8Ayetlerde tarif edilen kişiler bu davranışlarını genelde dine bağlılık adına yaptıklarını iddia ederler. Bunun nedeni de Allah'ın Kuran'da tarif ettiği gerçek dini bilmemeleridir. Allah'ın hükümlerini göz ardı eden veya kişisel çıkarları ile çatıştığı için bu hükümlerden hoşnut olmayıp, yeni hükümler getirenler, Allah'ı ve indirdiği kitabı tanımayan insanlardır. Bu kimseler tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz'in herşeye muktedir olduğunu, ilmi ile her yeri kuşattığını, gizlinin gizlisini bildiğini takdir edemezler. Onların bildikleri sadece birtakım hurafeler ve ön yargılardan Allah insanlara şöyle buyurmaktadırRabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. Enam Suresi, 106KURAN'I REHBEREDİNMEKKuran kesin doğruları içeren bir hidayet rehberidir. Her konu hakkında Allah'ın Hz. Muhammed sav'e vahyettiği en doğru bilgileri içerir. Bu nedenle yaşamlarında sadece Kuran'ı ve Peygamber Efendimizin sünnetini kendilerine ölçü alan insanlar, Allah'ın rahmetine ve hidayete kavuşturulurlar. Kuran'ın bu özelliği bir ayette şöyle haber verilmektedirŞüphesiz, bu Kuran, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. İsra Suresi, 9Bu Kuran, insanlar için basiret nuruyla Allah'a yönelten ayetlerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir. Casiye Suresi, 20Kendisine rehber olarak Kuran'ı ve Peygamberimiz sav'in yolunu seçen bir insanın hayatı, diğer insanlardan çok farklı olur. Örneğin bu insan içinde hiçbir zaman sıkıntı, huzursuzluk, korku, endişe ümitsizlik, karamsarlık hissetmez, ye'se düşmez ya da bir zorluk karşısında paniğe kapılmaz. Çünkü her anında Allah'ın ayetleri ve Peygamberimiz sav'in uygulamaları onun için yol gösterici olur. Allah'ın yarattığı kadere tabi olduğunu unutmadan, O'na teslim olup güvenerek yaşar. Karşılaştığı her olaya mutlaka Allah'ın hükümleri ile karşılık verir. Aldığı her karar, söylediği her söz, yazdığı her satır Kuran ahlakını yaşadığının bir göstergesidir. Bundan dolayı da vicdanı daima temiz olur ve bunun getirdiği manevi huzur ile yaşar. Allah, Kuran için Yunus Suresi'nde şu şekilde buyururEy insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve müminler için bir hidayet ve rahmet geldi. Yunus Suresi, 57Allah Kuran'da doğrularla yanlışları çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu nedenle de vicdanlarının sesini dinleyip, nefislerinin bencil arzularından uzak duran, Allah'ın hükümlerini uygulamada kesin kararlı olan hidayet ehli kişiler için doğruyu bulmak çok kolaydır. Kuran her yaştan, her eğitim seviyesinden insanın rahatlıkla anlayabileceği, öğütlerini kavrayabileceği hikmet dolu bir kitaptır. Kuran'ın içerdiği hükümler ve ayetlerde tavsiye edilen güzel ahlak son derece açık, anlaşılır ve kolaydır. Allah'ın hidayet verdiği, samimi niyetli her insan Kuran'da ne anlatıldığını rahatlıkla anlayabilir ve anladıklarını tüm tavırlarında ve düşüncelerinde en güzel şekilde uygulayabilir. Allah Kuran'ın bu özelliğini Bakara Suresi'nde şöyle bildirmektedir... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kuran... Bakara Suresi, 185Ancak sadece Allah'tan korkup sakınanlar, O'na gönülden teslim olanlar, ahiret hayatını dünya hayatına tercih edenler Kuran'dan öğüt alıp düşünürler. Allah bir başka ayetinde de şöyle buyurmaktadırBiz sana bu Kuran'ı güçlük çekmen için indirmedik, içi titreyerek korku duyanlara ancak öğütle-hatırlatma olsun diye indirdik. Taha Suresi, 2-3Bu konu aynı zamanda Kuran'ın önemli bir sırrıdır. Kuran'ı anlamak için yüksek bir zekaya ya da yeteneğe sahip olmak değil, samimi bir niyete, derin bir imana ve ihlasa sahip olmak gerekmektedir. Çünkü Allah samimi kullarına doğru yolları gösterir, onların Kuran'dan faydalanmalarını ve kurtuluşa ermelerini sağlar. Kuran bütün insanlara gönderilmiş bir kitaptır, ancak yalnızca Allah'tan korkan, ahiret gününe iman eden müminler için bir hidayet vesilesi olur. Bu konuyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledirHer ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. Nahl Suresi, 89De ki "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu Kuran'ı hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." Nahl Suresi, 102Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir; muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir. Lokman Suresi, 2-3Ey insanlar, Rabbiniz'den size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi. Yunus Suresi, 57Ayetlerde de bildirildiği gibi Kuran tüm insanlık alemi için bir öğüt, sakınan ve muhsin olan Müslümanlar için de bir hidayet rehberidir. Büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi de "Kuran-ı Hakim şuurlu insanlara imamdır, cin ve insan topluluğuna mürşiddir, ehl-i kemale rehberdir, ehl-i hakikata öğretmendir..." Sözler, s. 185 sözleriyle Kuran'ın salih kullar için bir doğruluk rehberi olduğunu ifade ALEMLEREÖĞÜTTÜRKuran, Allah'ın tüm alemlere öğüt olarak indirdiği ve hükmü kıyamete kadar geçerli olan, eşsiz hikmet yüklü kitabıdır. Ancak samimi olmayan ve Kuran'a uymamak için bahaneler arayan bazı insanlar, Kuran'ın sadece belli bir dönem için geçerli olduğu ve yalnızca Arap toplumuna indirildiği yönünde asılsız bir iddiada bulunurlar. Bu nedenle de kendi sığ akıllarınca Kuran'ın bazı hükümlerini uygulamaya gerek olmadığını Kuran'ın hükümleri indirildiği günden itibaren tüm zamanlar ve tüm insanlar için geçerlidir ve bu hükümlerin geçerliliği kıyamete kadar devam edecektir. Kuran, insanlara öğüt verilen ve sonsuz yaşamları için onların uyarıldığı ve doğru yolun gösterildiği bir zikirdir. Allah'ın Kuran'da, "Ve şüphesiz o Kuran, senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz ondan sorulacaksınız" Zuhruf Suresi, 44 ayetinde bildirdiği gibi insanlar ahirette Kuran'da yazılı olanlardan sorguya içerdiği üstün hikmet, geçmişten ve gelecekten verdiği gerçek bilgiler, gafleti yok edici, insanlardaki alışkanlık perdesini kaldıran üslubu ile benzersiz bir kitaptır. Ve Kuran'ın bu etkisi vahyedildiği günden kıyamete kadar yaratılmış ve yaratılacak olan tüm insanlar için Said Nursi Kuran'da bildirilen hikmetlerin, geçerliliklerini hiçbir zaman kaybetmeyeceğini şu şekilde ifade ederBin üç yüz elli senedir Kuran-ı Hakim, bütün gerçeklerini kainat çarşısında açıp sergilediği halde; herkes, her millet, her memleket onun cevherlerinden, gerçeklerinden almıştır ve alıyorlar. Halbuki ne o alışkanlık, ne o bolluk, ne zaman aşımı, ne o büyük değişiklikler; onun kıymettar gerçeklerine, onun güzel üslûplarına zarar verememiş, ihtiyarlatmamış, kurutmamış, kıymetten düşürmemiş, güzelliğini söndürmemiştir. Bu durum tek başıyla bir mucizedir. Sözler, s. 433Kuran'ın insanlar üzerindeki etkisinden de bahseden Bediüzzaman, diğer sözlerinde bu etkiyi şu şekilde ifade etmektedirKuran'ın en büyük mucizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir. Ve o asırda indirilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir yönü olmasıdır. Sözler, s. 750Kuran-ı Hakim, hakiki ilimleri kapsayan bir kitab-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda, insanların bütün tabakalarına hitab eden, ezeli bir hutbedir. Konferans, s. 11Kuran, hak ve hakikat ve doğruluk ve hidayet ve harika bir fesahat doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel ifadeli konuşma olduğundandır ki, usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tazeliğini, tatlılığını da muhafaza ediyor. Sözler, s. 378Bediüzzaman, Kuran'ın benzersiz bir kitap olduğunu ve başka hiçbir kaynağın Kuran'ın yerini alamayacağını da şöyle ifade etmiştirÇünkü bu hakikat noktasında katiyyen Kuran'ın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin büyük mucizenin yerini tutamaz. İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 67-68... O üslub herkesin hoşuna gittiği halde kimse taklit edemiyor. Geçen zaman o üslubu ihtiyarlatmıyor, daima genç ve tazedir. Öyle muntazam bir nesir manzum olmayan söz ve yazı ve mensur nesir halindeki yazı nazımdır sıra, tertip; kafiyeli, vezinli, söz ki; hem yüce, hem tatlıdır. Hem kahinler ve gaybdan haber verenler tabakasına karşı, gelecekten verdiği haberlerle mucizevi yönünü gösterir. Ve ehl-i tarih ve insanlık tarihi alimler tabakasına karşı, Kuran'daki haberler ve geçmişteki ümmetlerin ilerideki durum ve olayları ve kabir ve ahirete dair mucizeliğini gösterir. Ve sosyoloji alimleri ve ehl-i siyaset tabakasına karşı, Kuran'ın mukaddes kuralları az sözle çok şey anlatır. Evet o Kuran'dan çıkan en büyük nur, o az sözle çok şey anlatmanın sırrı. Çok manaya gelen kısa cümlenin hali gösterir. Hem İlahi ilim ve gerçeklerin oluşmasında meşgul olan tabakaya karşı, Kuran'daki İlahi kutsal gerçeklerdeki sanatı gösterir veya sanatın vücudunu hissettirir. Ve ehl-i tarîkat ve velilere karşı, Kuran bir deniz gibi daima dalgalanan ayetlerinin esrarındaki mucizesini gösterir ve bunun gibi... Kırk tabakadan her tabakaya karşı bir pencere açar, i'cazını gösterir. Hattâ yalnız kulağı bulunan ve bir derece mana anlayan avam tabakasına karşı, Kuran'ın okunmasıyla başka kitaplara benzemediğini, kulak sahibi tasdik eder. Mektubat, s. 181Dünyadaki her insanın birinci dereceden sorumluluğu, Allah'a olan kulluk vazifesini yerine getirmektir. Bu ise ancak Allah'a samimi bir kalple iman edip, Kuran'ı rehber edinmekle mümkündür. Her insan bu sorumluluğu üzerine almalı ve kıyamete kadar geçerliliğini koruyacak olan Kuran'a kuvvetle sarılmalıdır. Allah Haşr Suresi'nde, Kuran'ın ne kadar üstün bir Kitap olduğunu ve onu rehber edinmenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu şu örnekle ifade ederŞayet Biz bu Kuran'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz. Haşr Suresi, 21KURAN FURKAN'DIR;DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRIRAllah Kuran ayetleriyle insanlara öğüt ve hatırlatmalarda bulunmakta, onlara en doğru olan hidayet yolunu göstermektedir. Kuran bir insanın, Allah'ı ve İslam ahlakını tanımak ve Allah'ın razı olacağı bir hayat sürmenin yollarını öğrenmek için başvurabileceği tek kaynak, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran mutlak ölçüdür. Bu nedenle Kuran'ın bir ismi de Furkan, yani doğruyu yanlıştan her insanın kendine özgü bir inancı, ulaşmayı hedeflediği amaçları, olaylara bakış açısı, düşünceleri, değerleri vardır. Hemen her insanın doğru ve yanlışları farklıdır. Bunların birçoğu ise insanların kişisel menfaatlerine göre belirlenmiş, akla ve vicdana aykırı inançlar, yargılar ve değerlerdir. Oysa hak ve doğru olan sadece Allah'ın insanlar için bildirdiği Kuran'ın hükümleridir. Allah'ın Bakara Suresi'nin 120. ayetinde de bildirdiği gibi "... Şüphesiz doğru yol, Allah'ın gösterdiği yoludur..." Dolayısıyla insanların kendi akıllarından ürettikleri, kendi çıkarlarını hesaplayarak tespit ettikleri yollar ve amaçlar insanları doğru olana ve kurtuluşa ulaştırmaz. İnsan, dünyadaki yaratılış amacını, bu amaçlarına ulaşması için yapması gerekenleri, hayatı boyunca göstermesi gereken hal ve tavırları, huzurlu ve mutlu olmanın yollarını, ölüm gerçeğini ve ölümden sonra olacakları en doğrusu ile Kuran ayetlerinden insanın Kuran'dan istifade edebilmesi ve Kuran'ın rehberliğinde hidayet bulabilmesi için, Kuran'ı gereği gibi okuması gerekir. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadırKendilerine verdiğimiz kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Bakara Suresi, 121Kuran'ın gereği gibi okunması ise, samimiyetle, Allah'tan korkup sakınarak ve ayetlere sımsıkı sarılarak olur. Kuran ayetlerini yukarıdaki ayette tarif edildiği gibi okuyanlar, daha en başından Kuran'da yazılan her hükme teslim olur, Allah'ın emir ve tavsiyelerini titizlikle uygulamaya kesin karar nedenle, Kuran'a uyan bir insan her durumda ve karşılaştığı her olayda Kuran'ın hükümlerinin ve Peygamber Efendimizin uygulamalarının rehberliğinde karar verir. Kuran, Furkan özelliği ile müminin doğruyu yanlıştan ayırmasına ve en hayırlı kararı vermesine vesile olur. Allah'ın bir ayetinde de bildirdiği gibi "... Şüphesiz, doğruluk rüşd sapıklıktan apaçık ayrılmıştır..." Bakara Suresi, 256 Bu nedenle iman eden bir insan Kuran ahlakı ile cahiliye hayatı arasında orta bir yol aramaya çalışmaz, kesin ve emin olarak sadece Kuran'a, yani en doğru olana ayetlerinde müminlere Kuran'a sımsıkı tutunmalarını şöyle buyurmaktadırŞu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. Ve şüphesiz o Kuran, senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz ondan sorulacaksınız. Zuhruf Suresi, 43-44Allah'ın vahyinden uzak durup inkarı yol edinenler ise hem dünya hayatında hem de ahirette sıkıntı ve azabı seçmişlerdir. Çünkü Allah'ın Kuran'da yaşanmasını emrettiği hayat, insan fıtratına en uygun hayattır. Bu nedenle de Kuran hükümlerine uymayan insanlar, yaratılışlarına uygun olan bir yaşamı terk ettikleri için hiçbir zaman gerçek huzur ve mutluluğu elde edemezler. İnsanların hem dünyada hem de ahirette kurtuluş ve mutluluğu elde edebilmeleri için gerçek dini ve Rabbimiz'in buyruklarını Kuran'dan öğrenmeleri ve Kuran'a uymaları gerekir. Nitekim Allah Kuran'da insanları şöyle uyarmaktadır;Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir? Maide Suresi, 50Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt zikir vardır. Ankebut Suresi, 51Kuran'a uyan bir insanın teşhisleri, yorumları, çıkarımları, çevresindeki insanlara yaptığı tavsiyeler, karşılaştığı sorunlara getirdiği çözümler Kuran ayetlerine göredir. Bu nedenle de her zaman doğrudur, haktır, uymayanların ahiretteki durumları ise ayetlerde şöyle haber verilmiştirPeki onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. Al-i İmran Suresi, 83Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. Al-i İmran Suresi, 85Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" bağy yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse, bilsin ki gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. Al-i İmran Suresi, 19İşte bu nedenle insanın Kuran dışındaki her türlü batıl inanıştan kurtulması ve kendine sadece Kuran ayetlerini ve Peygamberimiz sav'in uygulamalarını, sözlerini, hal ve tavrını örnek alması gerekir. Yoksa ahirette çok büyük bir pişmanlık yaşayacak, şiddetli cehennem azabıyla karşılık HERŞEYAÇIKLANMIŞTIRAllah tüm insanların karanlıklardan nura çıkmaları için her konunun açıklamasını ve çözümünü Kuran'da bildirmiştir. Nahl Suresi'nde Rabbimiz Kuran için şöyle buyurmaktadırBiz kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. Nahl Suresi, 89Enam Suresi'nde ise, "... Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır." Enam Suresi, 38 şeklinde bildirilmiştir. Kuran'da herşey en mükemmel, en hikmetli ve en özlü şekilde açıklanmıştır. Bu, Allah'ın kullarına olan rahmetinin bir gerçek imanın şartlarını, insanların dünyadaki ve ahiretteki yaşamlarına ilişkin pek çok konuyu, iman sahibi bir insanın nasıl bir ahlaka sahip olması gerektiğini ve bir insana hayatı boyunca yol gösterecek birçok konuyu bizlere Kuran'da detaylı olarak bildirmektedir. Allah ayrıca, Kuran vasıtasıyla bize Kendisi'ni tanıtır, tüm kainatı yoktan var eden, alemlerden müstağni, tüm eksikliklerden münezzeh, herşeyden haberdar olan, gizlinin gizlisini gören, işiten olduğunu bize ayetlerle yanı sıra Kuran'da, insanların niçin ve nasıl yaratıldıkları, nasıl bir hayat sürerlerse Allah'ın rızasını kazanabilecekleri, ibadet şekilleri, güzel ahlakın tarifi, bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı olmanın yolları, zor anlarda ve beklenmedik durumlarda alınması gereken önlemler, çeşitli insan karakterleri detaylı olarak açıklanmıştır. Ayrıca bilimsel gerçeklere işaret eden ayetler, günlük hayata ve toplumsal sorunlara dair bilgiler, kıyamet günü, cennet ve cehennem gibi daha pekçok konu hakkında bilgiler verilmiştir. Yani Kuran'da bir insanın yaşamının her anında gereksinim duyacağı temel bilgilerin tümü mevcuttur. Ayetlerde şu şekilde bildirilirBöylece Biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme yeteneğini oluşturur. Taha Suresi, 113Andolsun, bu Kuran'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler. İsra Suresi, 89Andolsun, bu Kuran'da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk... Kehf Suresi, 54Kuran'da insana, Allah'ın hükümlerini kayıtsız şartsız kabul etmesi, sadece Allah'ı dost ve vekil edinmesi, hayattaki tek amacının Allah'ın rızası, rahmeti ve cenneti olması gerektiği bildirilir. Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi bir hayat süren insan için tek ölçü Kuran, izlenecek tek yol da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sav'in yoludur. Kuran'da gerçek Müslümanların her dönemde içinde yaşadıkları toplumun batıl dininden kopup, katıksız olarak Allah'a ve O'nun emirlerine yöneldiklerinden bahsedilir. Örneğin Kuran'da, yaşadıkları toplumun batıl dinini kabul etmedikleri için kınanan ve ölüm tehdidi altında kalarak bir mağaraya sığınan salih gençlerin durumları Kehf kıssasında haber verilir. Kehf Suresi, 13-16 Kuran'ın başka ayetlerinde de Hz. Yusuf'un katıksızca Allah'a ve O'nun emirlerine yönelmesi iman edenlere örnek olarak verilir... Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil... Yusuf Suresi, 37-38Elbette ki içinde yaşadığı toplumun batıl dininden kopup ayrılmak demek, manevi olarak bu dinin mensuplarından kopmak anlamındadır. Bir diğer deyişle onların Allah'ın hak dini olan İslam'ın dışındaki ibadet şekillerini, inançlarını, değer yargılarını, düşünce yapılarını, ahlak anlayışlarını, gelenek ve adetlerini, davranış şekillerini, konuşma üsluplarını benimsememeleri, kendilerine temel kaynak olarak Allah'ın vahyini ölçü Kendisi'ne kulluk edenlere din olarak İslam'ı seçip beğenmiş, başvuracakları rehber olarak Kuran'ı indirmiş, Peygamber Efendimizin hayatını da örnek kılmıştır. Tek doğru ve hak yol, Allah'ın yoludur. Allah'ın Kuran'da bildirdiği yollar dışındaki tüm yollar batıldır, yanlıştır. Ve yalnızca hurafelere, bidatlara ve zanlara dayalıdır. Dolayısıyla insan ancak Kuran ayetlerini kendisine tek ölçü olarak aldığı, Allah'ın buyruklarını titizlikle yerine getirdiği, her an O'nun rızasını kazanacak salih amellerde bulunduğu ve kendisine Peygamber Efendimizi örnek aldığı takdirde Allah Katından güzel bir karşılık bildirildiği gibi Allah'ın sözleri "tastamamdır" ve ancak Kuran'ı ve Peygamberimiz sav'in sünnetini kendisine rehber edinen bir insanın en doğru ve en gerçek bilgilere ulaşması mümkündür. Allah'tan başka bir "hakem" olmadığı Kuran'da şöyle haber verilmiştirAllah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. Enam Suresi, 114-115Peygamberimiz Hz. Muhammed sav de kavmine, başvurulması gereken tek kaynağın Kuran olduğunu söylemiştir. Peygamberimiz sav bazı hadis-i şeriflerinde Müslümanlara şu öğütlerde bulunmuştur"Kuran'a sımsıkı bağlı olunuz ve Onu kılavuz ve rehber edinin. Zira O, Alemlerin Rabbi'nin kelamıdır. Ondandır ve O'na döner. Sizi de Ona çeker." Ramuz El-Ehadis, 2. cilt, s. 317, no. 10Ve yine buyurdu "Bu kalpler demir gibi pas tutar." Ne ile pası çıkarılır ya Resullullah?" dediler. Buyurdu ki "Kur'an-ı Kerim okumakla ve ölümü hatırlamakla" Beyhaki Yine buyurdu "Ben giderim ve size iki vaiz bırakırım, daima size nasihat verirler. Biri konuşarak söyler, diğeri susarak Konuşan vaiz Kuran-ı Kerim'dir. Susan vaiz ise ölümdür." İmam-ı Gazali, Kimya-yı Saadet, s. 141Allah'tan başka ilah olmadığına ve Benim O'nun elçisi olduğuma şehadet ediyorsunuz değil mi? Öyle ise müjdeler olsun. Bu Kuran öyle bir iplik ki, bir ucu Allah'ın elinde, bir ucu da sizin elinizdedir. Ona yapışınız. Ondan sonra dalalet ve tehlikeye asla düşmezsiniz. Ramuz El-Ehadis, 1. Cilt, s. 7, AHLAKINI YAŞAMAKÇOK KOLAYDIRÖnceki bölümlerde de belirtildiği gibi, Allah Kuran'ı insanlara açıklayıcı bir rehber olarak göndermiş, onunla en kolay ve en güzel yaşam tarzını bildirmiştir. Kuran ayetleri okunduğunda İslam dininin gerektirdiği uygulamaların son derece kolay olduğu görülür. Bu müjde bizlere, "... Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez..." Bakara Suresi, 185 ayetiyle haber her yaştan ve her kültürden insanın anlayabileceği, apaçık bir öğüttür. Ancak önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi, bazı kişiler dini, kaynağından öğrenmek yerine çevrelerinden duydukları yalan yanlış bilgilere itibar eder, dini yaşamanın zor olduğu yanılgısına kapılırlar. Bu asılsız kanaatin en büyük nedenlerinden biri insanların bir bölümü Kuran ayetlerinde bildirilen gerçeklerden, ahiret hayatının varlığından, sonsuz cehennem azabından, eşsiz cennet nimetlerinden ve Rabbimiz'in çeşitli konulardaki öğüt ve tavsiyelerinden habersiz bir hayat sürmektedirler. Oysa Kuran, insanların okumaları, içindeki hikmetleri ve hayatın asıl amacını öğrenmeleri için indirilmiştir. Kuran'da Peygamberimiz sav'e, "Ve Kuran'ı okumakla da emrolundum." Neml Suresi, 92 demesi okumak ve her zaman Kuran'a uymak, bir Müslümanın en önemli sorumluluklarından biridir. Kuran'ı kavratmak Allah'ın elindedir ve ancak Allah'ın hidayet verdiği kişiler Kuran ayetlerini gerçek manasıyla anlayabilirler. Allah, gönülden Kendisi'ne yönelip dönen, samimi kullarına hidayet nasip edeceğini de Kuran ayetlerini anlayamayacakları şeklinde bir yalanla ortaya çıkanlar ise, pek çok insanın Kuran'ı okuyup, Allah'a yönelmesine, Kuran ahlakına göre yaşamasına engel olmayı amaçlamaktadırlar. Oysa Allah ayetlerinin son derece açık ve anlaşılır olduğunu Kuran'ın pek çok yerinde belirtmektedirAndolsun Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar etmez. Bakara Suresi, 99Ey insanlar Rabbinizden size 'kesin bir kanıt burhan' geldi ve size apaçık bir nur Kuran indirdik. Nisa Suresi, 174Allah'ın insanlar için seçip beğendiği Kuran çok açık ve anlaşılır olmasının yanısıra, Kuran ayetlerindeki hüküm ve uygulamalar da son derece kolaydır. Allah ayetlerde Kuran için şöyle buyurmaktadırBiz sana bu Kuran'ı güçlük çekmen için indirmedik. 'İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğütle-hatırlatma olsun diye indirdik. Taha Suresi, 2-3Kuran ahlakı insanın fıtratına uygun olan tek yaşam şeklidir. İnsanı yoktan var eden Allah, onun nelere ihtiyaç duyacağını, hangi ibadetleri uygulamaya güç yetirebileceğini, nasıl sağlıklı, huzurlu ve mutlu olacağını en iyi bilendir. Bu nedenle Allah bir ayetinde hiç kimseye gücünün üzerinde bir sorumluluk verilmeyeceğini bildirmektedirAllah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kişinin nefsinin Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." Bakara Suresi, 286Allah, sonsuz merhameti ve şefkati ile insanların en rahat edecekleri, en huzurlu ve en güzel hayat biçimini Kuran'da bütün detayları ile tarif etmiştir. Örneğin insan, yaratılışı gereği sevgiden, saygıdan, şefkat ve merhametten hoşlanır. Hep kendisine bu şekilde davranılmasını ister. Zulümden, ahlaksızlıklardan, kötülüklerden sakınır ve bunlara maruz kalmak istemez ve ruhunda böyle bir his duyması Allah'ın dilemesi ile insanları bu fıtrat üzerinde yaratmıştır. Dolayısıyla İslam ahlakına uygun bir yaşam insanın her yönüyle zevk alacağı, hoşnut olacağı bir yaşamdır. Allah bu gerçeği Rum Suresi'nde şöyle bildirmiştirÖyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen bir hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler. Rum Suresi, 30Kuran'da tarif edilen dinin insan için her açıdan son derece kolay olduğu diğer bazı ayetlerde şöyle bildirilmektedir... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez... Bakara Suresi,185Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz. Kehf Suresi, 88Andolsun Biz Kuran'ı zikr öğüt alıp düşünmek için kolaylaştırdık... Kamer Suresi, 17... O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi... Hac Suresi, 78Ayrıca Peygamberimiz sav'in sünnetinin önemli özelliklerinden biri de, son derece kolay uygulanabilir olmasıdır. Kuran'ı kendisine rehber edinen Resulullah sav kavmine "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" Ramuz el-Hadis, 2. cilt, s. 510 diye öğütte ahlakını yaşamayı, özünde olduğu gibi kolay olarak göstermek, insanların kalplerini Kuran'a ve İslam ahlakına ısındırmak, insanlara Kuran'ı ve Peygamber Efendimizin sünnetini öğretip hayatlarının tek yol göstericisi haline getirmek her Müslümanın önemli bir UYMAK İNSANLARINÜZERİNDEKİ YÜKLERİ KALDIRIRİnsan Allah'ın dilemesiyle dünyaya gelen, O'nun verdiği sağlık ile gelişip büyüyen, hayatının her anında O'nun korumasına muhtaç olan bir varlıktır. İnsanın dünya hayatındaki tek dost ve yardımcısı, yegane yol göstericisi, daima diri olan ve herşeyi yaratan Allah'tır. Dünya üzerindeki tüm insanların Allah'a muhtaç oldukları bir ayette şöyle bildirilmektedirEy insanlar, siz Allah'a karşı fakir olan muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, Hamid övülmeye layıktır. Fatır Suresi, 15Kuran tüm kainatın ve canlı cansız bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah'tan insanlara bir rahmet olarak gönderilmiştir. Ancak bazı insanlar Kuran ahlakını yaşamamalarına bahane olarak türlü açıklamalarda bulunurlar. Bunlardan biri de din ahlakını yaşamanın, kendilerine kısıtlama getireceği ve diledikleri gibi yaşamalarını engelleyeceği düşüncesidir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Tam tersine din ahlakının yaşanmadığı ortamlarda insanlar çok büyük sıkıntılarla, zorluklarla, kısıtlamalarla karşı karşıya kalırlarken, Kuran ahlakı insanlara çok rahat, huzurlu ve güven dolu bir yaşam sunar. Kuran, insanların birbirleri üzerinde kurdukları ağır baskıları, katı kuralları kıran, tüm gereksiz prensipleri ortadan kaldıran, onları sıkıntılardan kurtararak huzur içerisinde yaşamalarını sağlayan bir Allah, elçinin Kuran'ı tebliğ ederek insanların üzerlerindeki ağır yükleri, zincirleri kaldırdığını, onun bu çağrılarına icabet edenlerin, ona destek olup savunanların, yardım edenlerin ve Kuran ayetlerinde gösterilen yolu izleyenlerin kurtuluşa ereceklerini, yani huzura, mutluluğa ve nimetlere kavuşacaklarını şöyle bildirirOnlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de geleceği yazılı bulacakları ümmi haber getirici Nebi olan elçiye Resul uyarlar; o, onlara marufu iyiliği emrediyor, münkeri kötülüğü yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. Araf Suresi, 157Buna karşılık Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda gereksiz birtakım katı kurallarla insanların hayatları zorlaştırılır, pek çok sorun çözümsüz kalır. İnsanlar kendi prensip ve bakış açılarına göre yeni kurallar ve yasaklar getirir, kısıtlamalarla kişiler üzerinde gereksiz bir baskı oluştururlar. Örneğin helal olan kimi yiyecekleri yasaklayabilir, helal olan bazı davranışlara kısıtlama getirebilirler. Her toplumun kendi kültür ve çıkarlarına göre oluşturduğu, dile getirilmeyen ama herkesin bildiği kurallar, uygulamalar önce her insan, kendisini diğer insanlara ispatlama, üstün özelliklere sahipmiş gibi gösterme çabası içinde olur. Dolayısıyla insanlar toplumun getirdiği baskıcı kurallar ve kısıtlamalar nedeniyle rahatça gülemez, konuşamaz, içinden geçeni dilediği gibi söyleyemez, dilediği gibi davranamaz hale gelir, ayıplanmaktan, kınanmaktan, gıyaplarında dedikodularının yapılmasından korkar hale insanların, Allah'ı tanımadıkları, O'na güvenip teslim olmadıkları ve Kuran ahlakını yaşamadıkları için çok çeşitli korkuları olur. Örneğin geleceklerini garanti altına alamamaktan, yalnız kalmaktan, çocuklarının sağlığına bir zarar gelmesinden, mal ve mülk kaybına uğramaktan, işlerinde başarılı olamamaktan, iyi bir eğitim alamamaktan ve iyi bir evlilik yapamamaktan, yaşlanmaktan, kaza geçirmekten, sakatlanmaktan, ölmekten ve daha pek çok şeyden korku duyarlar. Bu konularda ciddi olarak kaygılanır ve endişe ederler. Elbette ki Kuran ahlakı yaşanmadığında bu tür korkuların yaşanması kaçınılmazdır. Çünkü din ahlakından uzak bir yaşam süren insanlar herşeyin Allah'ın dilemesi ile gerçekleştiğini ve bir kader üzerine yaratıldığını bilmezler. Karşılaştıkları iyi ya da kötü gibi görünen her olayın bir deneme olarak yaratıldığını, insanlara rızkı verenin, tüm nimetlerin ve güzelliklerin gerçek sahibinin Allah olduğunu düşünmezler. Bu nedenle de böyle insanların birarada bulunduğu toplumlarda sürekli bir gerginlik, kargaşa, kaos, huzursuzluk, mutsuzluk ve güvensizlik ahlakının yaşandığı bir toplumda bu gibi olumsuzlukların olmamasının nedeni Müslümanların güzel ahlaklarıdır. Onlar tevekküllü, sabırlı, şefkatli, merhametli, sevgi dolu, tevazu sahibi, yumuşak huylu ve kanaatkar insanlardır. Allah'ın tarif ettiği dini yaşamanın huzuru ve rahatı içindedirler. Kuran'da emredildiği gibi Allah'tan başkasından korkmazlar. Allah'ın rızasını herşeyin üzerinde görürler. Verilen her nimetin ve güzelliğin Allah'ın bir fazlı olduğunu, her eksikliğin ve yokluğun ise Allah'tan güzel bir deneme olduğunu bilirler. İyi ya da kötü olarak bildikleri hiçbir olay karşısında itidallerini yitirmez, kıskançlık ve korku yaşamazlar, bir zorluk ya da sıkıntı anında fevri tepkiler haram ve helaller açık bir dil ile anlatılmış, Allah'ın razı olacağı ahlak ise tüm detayları ile tarif edilmiştir. Bu nedenle de müminlerin hayatlarında Kuran'da tarif edilenlerin dışında hiçbir kuralın yeri yoktur. Kuran'da, insanların yaratılışına uygun, onlara huzur ve güvenlik sağlayacak, vicdanlarının rahat olmasına vesile olacak hükümler getirilir. Allah, insanların üzerlerindeki ağır yükleri hafifletmek istediğini ayetlerinde şöyle bildirmiştirAllah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. Allah ağır yükleri sizden hafifletmek ister Çünkü insan zayıf olarak yaratılmıştır. Nisa Suresi, 26-28Bediüzzaman Said Nursi de Kuran'a uyan ve Allah'ın emrettiği imanı yaşayan insanların dünya yaşamlarında iken manevi bir cenneti yaşayacaklarını şöyle anlatmaktadırİşte bu insan âlemini bu karanlıklar içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün manevi duygularım, belki bütün vücudumun tüm zerreleri feryat ile ağlamağa hazır iken, birden Kuran'dan gelen nur ve iman kuvveti o sapkınlık gözlüğünü kırdı, kafama bir göz verdi. Gördüm ki Cenab-ı Hakk'ın Âdil ismi Hakîm İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan burcunda, Rahman ismi Kerim Herşeyin iyisi faydalısı. Şerefli ve izzetli. Muhterem, Cömert, Musamahakar burcunda, Rahîm Rahmet edici, Merhamet eden ismi Gafur Çok Mağfiret ve Merhamet eden, suçları en çok Affeden burcunda yani manasında, Bâis Gönderen, Sebep olan, İcab ettiren. Yeniden Yaratan. Ölüleri tekrar Dirilten. Peygamber Gönderen ismi Vâris Mirasçı burcunda, Muhyî Dirilten ismi Muhsin İhsan Eden, İyilik Eden burcunda, Rab ismi Mâlik Sahib. Malı Elinde Bulunduran burcunda birer güneş gibi doğdular. O karanlıklı ve içinde çok âlemler bulunan insan âleminin tümünü birden ışıklandırdılar, şenlendirdiler. Cehennemî durumları dağıtıp, nuranî âhiret âleminden pencereler açıp o perişan insan dünyasına nurlar serptiler. Kainatın çok ufak parçaları adedince, "Allah'a hamd olsun, Allah'a şükür" dedim. Ve aynelyakîn göz ile görür derecede görerek, müşahade ederek bilmek gördüm ki; imanda manevî bir cennet ve sapkınlıkta manevî bir cehennem bu dünyada da vardır, sağlam ve kati olarak bildim. İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 9Allah, insanları din dışı bir sistemde asla huzur bulamayacakları şekilde yaratmıştır. Ahirette ise müminlerle inkar edenler arasındaki bu fark çok daha keskinleşir. Kuran'a uymayan insanlar hesap gününde mutsuz iken, iman edenler tarif edilmez bir mutluluk içindedirlerKıyametin Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', kimi de mutlu ve bahtiyardır. Hud Suresi, 105ALLAH KURAN'LA İNSANLARIUYARIP KORKUTURKuran'ın en önemli özelliklerinden biri de insanları sonsuz cehennem azabına karşı uyaran ayetler içermesidir. Uyarılan insanlar artık doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ne olduğunu tam olarak öğrenmiş olur ve ahirette de bu bilgilerinden sorumlu tutulurlar. Allah Kuran'ın bu "uyarıp-korkutucu" özelliğini ayetlerde şöyle bildirmektedirDosdoğru bir Kitaptır ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için onu indirdi; şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır. Kehf Suresi, 2Biz bunu Kuran'ı senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için. Meryem Suresi, 97Peygamberimiz sav de, "... Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kuran vahyedildi..." Enam Suresi, 19 ayetiyle de bildirildiği gibi ulaşabildiği herkesi Kuran'la uyarma sorumluluğunu üstlenmiştir. Allah bir başka ayette de, Peygamberimiz sav'e insanları uyarması için Kuran'ı vahyettiğini şöyle bildirmektedirİşte Biz sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik; şehirlerin anası olan Mekke halkını ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü haber verip onları uyarman için de. O gün onların Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler. Şura Suresi, 7Ayetlerde de görüldüğü gibi, Allah Kuran'da ölüm anını, meleklerin insanların canlarını nasıl alacağını, insanların nasıl haşredileceklerini, kıyamet gününün nasıl gerçekleşeceğini, her insanın o gün görüp yaşayacaklarını, hesap gününü, sorgulamanın nasıl olacağını, sorgulama sonunda insanların nasıl bölük bölük cennet ve cehenneme sevkedileceklerini, cehennemdeki sonsuz azabın nasıl olacağını, insanların ne tür acı ve ızdıraplar içinde olacaklarını, maddi ve manevi yönden sonsuza kadar nasıl korkunç bir azap yaşayacaklarını, cennetteki sonsuz güzellikteki nimetleri detaylı olarak anlatmakta ve bunlarla insanları ahiret gününe karşı birçok ayette cehennemdeki insanların kendi aralarındaki konuşmaları aktarılmakta, cehennemde nasıl bir ortam ve sosyal bir yaşantı olacağı, insanların tüm ızdıraplarına rağmen hala nasıl çekişip kavga etmeye devam edecekleri belirtilmektedir. Örneğin bazı ayetlerde cehennem ehlinin konuşmaları şöyle haber verilirAzabın kendilerine geleceği gün ile insanları uyarıp-korkut ki, o gün zulmedenler, şöyle diyecekler "Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım." Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz? İbrahim Suresi, 44Allah buyurur "Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim." "Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim." O gün cehenneme diyeceğiz "Doldun mu?" O da "Daha fazlası var mı?" diyecek. Kaf Suresi, 28-30İnkâr edenler dedi ki "Biz, kesin olarak, ne bu Kuran'a inanırız, ne ondan önceki indirilene." Sen o zulmedenleri Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen; sözü suçlamaları birbirlerine karşı evirip-çevirir birbirlerine yöneltirler. Za'fa uğratılan müstaz'aflar büyüklük taslayanlara derler ki "Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü'min kimseler olurduk." Sebe Suresi, 31Kuran ile uyarılıp korkutulmuş, ancak yüz çevirmiş olan insanlara azap geldiği vakit artık ne yaparlarsa yapsınlar bir kurtuluş yolu olmayacaktır. Ölüm meleklerini gördüklerinde tevbe etmeleri, içlerini yakıp kavuran bir pişmanlık duymaları da onlara bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü bu insanlara dünya hayatında uyarıcılar gelmiştir, ancak onlar inkar yolunu tercih etmişlerdir. Allah Kuran'da şöyle bildirirİçinde onlar şöyle çığlık atarlar "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda dünyada, öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse azabı tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. Fatır Suresi, 37Allah'ın dünya hayatında belirlediği bu süre içerisinde her anlarını Allah'ın rızasına ve rahmetine uygun olarak, vicdanlarını kullanarak yaşayan müminler ise sonsuz ahiret hayatlarında cennetle ödüllendirilirler. Ölüm melekleri ile karşılaşmalarının ardından canları güzellikle çekilip alınan müminlerin bölük bölük cennete sevk edilecekleri ve cennet bekçileri tarafından ne şekilde karşılanacakları ayetlerde şöyle haber verilmiştirAdn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." Nahl Suresi, 31-32Allah'ın, onurlu, üstün bir makama yöneltip-iletmiş olduğu müminlerin cennetteki konuşmaları da Kuran'da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Hep güzellik, hoşnutluk, sevgi, huzur ve iyilik üzerine olan konuşmalarında müminler Allah'ın şanını yüceltirler. Bu konuşmalardan bazıları şu şekildedirDerler ki "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi Kendi fazlından ebedi olarak kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz." Fatır Suresi, 34-35... Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. Zümer Suresi, 74... Biz doğrusu daha önce, ailemiz yakın akrabalarımız içinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azaptan korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua kulluk ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi'dir. Tur Suresi, 26-28Bu ayetlerde de gördüğümüz gibi, müminler, ulaştıkları bu mutlu sonun ancak Allah'ın dilemesiyle ve rahmetiyle olduğunun bilincindedirler. Ve anlamışlardır ki, eğer Allah'ın üzerlerindeki sonsuz lütfu ve koruması olmasaydı, kendileri de kolaylıkla yoldan sapabilirlerdi. İşte bunların bilincine varan müminler, aynen dünyada olduğu gibi cennette de Allah'a sürekli KURAN AHLAKINIEKSİKSİZ YAŞARLARMüminlerin, hayatlarındaki tek ölçüleri Kuran ayetleri ve Peygamber Efendimizin sünnetidir. Onlar hayatlarının sonuna kadar Allah'ın emir ve yasakları konusunda titiz davranır, yalnızca Allah'tan korkar, kimseden medet ummaz, korkuya, paniğe, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmazlar. Kimsenin kınamasından korkmazlar. Olaylar karşısındaki tepkileri hep Kuran'a ve Peygamberimiz sav'in sünnetine uygun olur. Kendilerine çeşitli nimetler lütfedildiğinde ve bolluk içinde yaşadıkları anlarda olduğu gibi darlık, zorluk ve sıkıntı zamanlarında da Kuran ahlakını göstermekten ödün vermezler. Çünkü nimetleri artıranın, dilediğinde de bunları bir hayır ve hikmet üzerine kısanın Allah olduğunu bilirler. Her olayın, nefsin eğitilmesi ve olgunlaşması için yaratılmış birer imtihandan ibaret olduğunun Kuran'dan gafil yaşayan, imanı kalplerine tam sindirememiş kişiler tüm hayatlarını insanların rızası üzerine kurarlar. Tüm yaşam felsefeleri, kuralları, anlayışları Kuran ile çelişir. Kuran ve Peygamberimiz sav'in sünnetini yol gösterici olarak almadıklarından, İslam ahlakının dışında birçok batıl inançlar, ritüeller, adetler ve ibadet şekilleri Şuayb'ın kavmine söylediği gibi böyle kişiler, "Allah'ı arkalarında-unutuluvermiş önemsiz bir şey edinirler." Hud Suresi, 92 Allah'ın hükümleri yerine, her türlü batıl inanış ve kurallara, adeta ilahi birer hüküm gibi uyarlar. Kuran'daki doğruları görseler bile bu batıl inanışlarından bir türlü vazgeçemezler. Helal ve haram anlayışları kendi çarpık mantık örgülerine ve düşüncelerine, içinde yaşadıkları toplumun değer yargılarına, atalarından öğrendiklerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Kuran hükümleri yerine insanların kanaatlerine değer insanların hayata bakış açıları Kuran'da "... Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet din üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine uymuş kimseleriz" Zuhruf Suresi, 23 ayetiyle dünyada ve ahirette kurtuluşa ermelerinin tek yolu ise, atalarının veya çevrelerinin uyguladıklarında değil, Kuran'da yazılıdır. Kuran, Allah'ın hiç değişmemiş olan sözüdür. Peygamberimiz sav'in hayatı boyunca gösterdiği güzel ahlak ise iman edenler için en güzel MUHAMMED SAV'İN TEKREHBERİ KURAN'DIAllah Peygamberimiz Hz. Muhammed sav'i seçmiş ve O'na, hükmü kıyamete kadar geçerli olan Kuran'ı vahyetmiştir. Hz. Muhammed sav'den sonra bir peygamber gönderilmeyeceği de yine Kuran'da Efendimiz sav Kuran'a uymuş, insanlara da Kuran okumalarını ve yalnızca Kuran'ın hükümlerini esas almalarını öğütlemiştir. Ayetlerde şu şekilde bildirilirDe ki "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" Enam Suresi, 50Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. Yunus Suresi, 109Peygamber Efendimiz sav sahabelerine de Kuran okumalarını ve Kuran dışında hüküm getirmemelerini öğütlemiştirSana Allah'tan korkmanı tavsiye ederim. Zira o korku bütün işlerin zinetidir. Sana Kuran okumanı, Allah'ı zikretmeni tavsiye ederim. Zira o, senin semada anılmana sebeptir. Yeryüzünde ise senin için nurdur. Hz. Ebu Zer Ramuz El-Hadis, Ahmed Ziyaüddin, Gümüşhanevi, 1. Cilt, s. 157, 4. maddeİnsanlara ne oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan şartları koşarlar. Cenab-ı Hakk'ın kitabında olmayan şart, yüz de olsa batıldır. Allah'ın hükmü uyulmaya daha layık, şartı ise daha sağlamdır. Hak, Azad edenindir. Hz. Aişe / Ramuz El-Ehadis 1. Cilt, sayfa 82, no. 11Kuran'ı taşıyan İslam'ın bayrağını taşıyan gibidir. Kim ona ikram ederse Allah'a ikram etmiş olur. Kim de onlara ihanet ederse, Aziz ve Celil olan Allah'ın laneti o kimse üzerine olsun. Hz. Ebu Umame / Ramuz El-Ehadis 1. Cilt, s. 272, no. 10Hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere, Peygamberimiz sav müminleri bir işi yapmaktan menederken ya da onların herhangi bir şey yapmalarını isterken kendisine yalnızca Kuran'ı rehber edinmiştir. Onun her sözü Kuran kaynaklıdır. Nitekim Peygamberimiz sav için ayette, "... Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir; iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir." Araf Suresi, 203 şeklinde buyrulmaktadır. Örneğin kavmi, kadınlar konusunda Peygamberimiz sav'in bir hüküm vermesini istemiştir. Buna karşılık ayette, "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor..." Nisa Suresi, 127 şeklinde cevap verilmektedir. Aynı şekilde kendisinden mirasa ilişkin bir hüküm istendiğinde, "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın kelale'nin' mirasına ilişkin hükmü açıklar... " Nisa Suresi, 176 ayeti haber verilmektedir. Bir başka Kuran ayetinde ise kendisine "Bundan başka bir Kuran getir veya onu değiştir." diyenlere Hz. Muhammed sav'in şöyle söylemesi bildirilirBenim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım. Yunus Suresi, 15Dolayısıyla Resulullah sav'in sünneti, Kuran'ın hayata geçirilmiş şekli, uygulamasıdır. Allah bu nedenle Peygamberimiz sav'e itaati imanın bir şartı olarak bildirmiştir. Allah bir ayetinde peygambere itaat edenin gerçekte Allah'a itaat ettiğini buyurur. Nisa Suresi, 80 Peygamberimiz sav'in söylediklerini yerine getiren, onun sünnetine uyan bir insan, Kuran'ın hükümlerini de uyguluyor demektir. Çünkü Peygamber Efendimizin her tavrı, her kararı ve her konuşması Kuran iledir. Peygamberimiz savbir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşturBana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah'a isyan etmiş olur. Emire itaat eden Bana itaat etmiş, emire isyan eden de Bana isyan etmiş demektir. Ramuz El-Hadis, Hz. Ebu Hureyre 2. Cilt, 5. maddePeygamberimiz sav, Kuran'da da bildirildiği gibi, yüksek ahlak sahibi, müminlerin sıkıntıya düşmesi gücüne giden, onlara pek düşkün, şefkatli ve esirgeyici olan Tevbe Suresi, 128, insanlara iyiliği emreden ve onları kötülüklerden men eden, onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiren Araf Suresi, 157, insanlara Allah'tan bir lütuf olan, onları sapkınlıklardan arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten kutlu bir insandır. Al-i İmran Suresi, 164Bir kişinin Allah'ın razı olduğu gerçek bir Müslüman olabilmesi için Kuran'ın hükümlerine uyması, Hz. Muhammed sav'in sünnetini anlayarak kabul etmesi ve bu hükümleri yaşamının her anında dikkatle uygulaması gerekir. Allah, Peygamberimiz sav'in yaşamını Kuran ayetlerinde detaylı olarak açıklamıştır. Bu nedenle de Peygamberimiz sav'in hayatını incelemek, O'nun üstün ahlakını anlayarak örnek almak her Müslümanın hedefi olmalıdır. Allah Kuran'da peygamberlerin iman edenler için en güzel örnek olduklarını şöyle açıklarAndolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. Ahzab Suresi, 21ÖRNEK KURAN NESLİOLUŞTURMANIN ÖNEMİPek çok insan kendilerine bir başka kişiyi örnek alır ve bu kişiye benzemek için çaba gösterirler. Hatta genel kültüründen konuşmasına, giyim tarzından tavırlarına kadar o kişiyi taklit eder, onun hayat şekline özenirler. Ancak bu örneklerin hemen hepsi ya birçok yönden eksiktir ya da tamamen insanları yanlış yola çeken bir ahlak ve anlayışa sahiptir. İnsanlık için ahlak ve tavırca en güzel örnek Peygamberimiz Hz. Muhammed sav'dir. Peygamberimiz sav'in güzel ahlakının ve tavrının kaynağı ise Kuran'dır. Peygamberimiz sav ve çevresindeki müminler Kuran'ı kendilerine rehber edinmiş, Kuran ahlakı ile ahlaklanmış, Allah'tan şiddetle korkan, O'nu derin bir sevgi ile seven, vicdanlı iman edenleri "yeryüzünün halifeleri" Enam Suresi, 165 vasfı ile onurlandırmış, onlara hem bu dünyada hem de ahiret hayatlarında izzet ve şeref vermiştir. Peygamberimiz sav'in idaresinde olan toplumlarda huzur, mutluluk, güven, adalet, sevgi, dostluk, kardeşlik, insaniyet, şefkat, merhamet, yardımseverlik, fedakarlık gibi ahlaki özellikler en mükemmel haliyle yaşanmıştır. Nitekim bu dönem tarihte "Asr-ı Saadet" olarak isimlendirilmiştir. Allah, ihlas sahibi olan müminlerin dünya hayatında alacakları bu karşılığı şu şekilde müjdelemiştirErkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. Nahl Suresi, 97Bu nedenle günümüzde de Kuran'la ve Peygamberimiz sav'in sünnetiyle düşünen, hükmeden, konuşan ve karar veren bir neslin yetişmesi son derece önemlidir. Peygamberlerin ahlakını kendilerine örnek alan, sadece Allah'ın rızasını hedefleyen bu salih Müslüman topluluğun özellikleri Kuran ayetlerinde tüm detayları ile anlatılmıştır. Bu salih müminlerin bazı özellikleri şöyledirYalnızca Allah'a kulluk ederler Fatiha Suresi, 4Allah'a teslim olmuşlardır Tevbe Suresi, 51Allah'a karşı aciz olduklarının farkındadırlar Cin Suresi, 22Allah'tan korkarlar, O'nun beğenmeyeceği bir ahlak içerisinde bulunmaktan şiddetle sakınırlar Rad Suresi, 21Her şart ve durumda Allah'a şükredici olurlar Bakara Suresi, 172Hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar Hicr Suresi, 85Tevazu sahibidirler Furkan Suresi, 63Merhametli ve yumuşak huyludurlar Tevbe Suresi, 128İyiliği anlatmaya ve kötülükten sakındırmaya çalışırlar Al-i İmran Suresi, 104Birlik ve beraberlik ruhu içerisinde olurlar Saf Suresi, 4Suçlulara asla arka çıkmaz, daima hakkı ve adaleti savunurlar Nisa Suresi, 105, Nisa Suresi, 58Kimsenin hakkını yemezler Şuara Suresi, 184Sözlerine sadıktırlar Bakara Suresi, 177Boş şeylerden daima yüz çevirir, daima fayda getirici bir yol üzerinde olurlar Furkan Suresi, 72Sabırlıdırlar, zorluklardan asla yılmazlar Al-i İmran Suresi, 146, Hud Suresi, 55Güvenilir ve cesurdurlar Yunus Suresi, 71Dinlerine bağlıdırlar Araf Suresi, 89Fikirlerini zorla kabul ettirmezler, karşılıklı konuşup anlatırlar Nahl Suresi, 125Yaptıkları işlerde bir menfaat gözetmezler Şura Suresi, 23Hakkı söylemekten çekinmezler Maide Suresi, 54Sanat ve estetikten zevk alırlarTaassuba ve gericiliğe karşıdırlarYukarıdaki vasıfları taşıyan bir nesil, şu anda yeryüzünün pek çok bölgesinde yaşanan ahlaki dejenerasyonun, savaşların, zalimliklerin, sefaletin, belaların, hile ve sahtekarlıkların, zorluk ve sıkıntıların yok olup, yerini barışın, güvenliğin, adaletin, huzurun, hoşgörünün, kardeşliğin ve yardımseverliğin almasının teminatı olacaktır. Çünkü Kuran ahlakı tüm insanlığa maddi ve manevi zenginlik, güzellik ve aydınlık getirir. Kuran ahlakının insanlar arasında yaygın bir şekilde yaşanmasıyla yeryüzündeki tüm sorunlar çok kısa bir süre içerisinde Kuran'da, "Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe Silm'e, İslam'a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır" Bakara Suresi, 208 şeklinde buyurarak insanları Kuran ahlakını yaşamaya yaşadıkları toplumun batıl örf ve adetlerinin, öğrendikleri yanlış bilgilerin peşinden gitmeyip, dinin gerçek kaynağı olan Kuran'a tabi olanlar ayette belirtildiği gibi İslam'a girmiş olacaklardır. Aksi takdirde pek çok batıl inançları olan, kendi bencil tutku ve istekleri için yaşayan, küçük hedefler peşinde koşan, bağnaz, tutucu, samimiyetsiz, korkak, kendine güveni olmayan, dar görüşlü, cahil, dinin özünü kavramayıp mistik düşüncelerle inancını ayakta tutmaya çalışan, akılsız, basiretsiz, yargı ve muhakemesi bozuk, din dışı kural ve prensiplerin altında ezilmiş, ahlaksızlıkta sınır tanımayan topluluklar oluşacaktır. Elbette böyle kişilerden oluşan bir toplumda hoşgörülü, aydın, medeni, huzurlu ve güvenilir bir hayatın yaşanmayacağı açık bir konuda Bediüzzaman Said Nursi de şöyle söylemektedir"Millet-i İslamiye'nin saadeti yalnız ve yalnız İslam'ın esasları ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur, emniyet altüst olur. Ahlaksızlık ve pis huylar üstün gelir. İş yalancıların ve dalkavukların elinde kalır" demiştir. Hutbe-i Şamiye, nedenledir ki, gerçekten iman eden her insan, kendisine samimi bir iman nasip ettiği, hidayete eriştirdiği, Peygamberimiz Hz. Muhammed sav'i bilip tanımakla şereflendirdiği için Allah'a şükretmelidir. Bunun en güzel şükrünü de Kuran ile haber verilen ahlaka tam anlamıyla uymakla ve Peygamberimiz sav'in takip ettiği yolu izlemekle göstermelidir. Aksi Allah'a karşı nankörce bir davranış olur. Böyle bir tutumun ahiretteki karşılığı ise büyük bir azap büyük bir bölümü, kendilerine sorulduğunda Müslüman olduklarını söylerler. Ancak bunu söyleyen insanların büyük bir bölümü de İslam dininin hak kitabı olan Kuran'ı bir kez dahi okumamışlardır. Oysa, bu kitap boyunca da anlatıldığı gibi, kutsal kitabımız Kuran, Allah'ın bize Kendisi'ni tanıttığı, dünya hayatının gerçek amacını, ahireti, güzel ahlakın nasıl olması gerektiğini anlattığı insanın, Allah'ın kendisinden neler istediğini bilmeden, din ahlakı hakkında edindiği kulaktan dolma bilgilerle yetinerek yaşaması, akla ve vicdana uygun bir tavır değildir. Allah, Kuran'ı okunması için indirdiğini İsra Suresi'nde şu şekilde bildirmektedirBiz onu Kuran'ı hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. Onu bir Kuran olarak, insanlara dura dura okuman için bölüm bölüm ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik. İsra Suresi, 105-106Kuran, tüm kitapların üzerinde bir kitaptır ve içindeki bilgiler gelmiş geçmiş tüm bilgilerin üzerindedir. Kuran'ı samimi bir niyetle okuyan her insan ayetlerde bildirilen mucizeleri, eşsiz hikmeti ve üstünlüğü görerek hidayet bulacaktır. İnsanlar inansalar da inanmasalar da, Kuran alemlere öğüttür ve Rabbimiz'in bir mucizesidir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadırDe ki "İster ona inanın, ister inanmayın O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler." Ve derler ki "Rabbimiz Yücedir, Rabbimiz'in va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor." Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve Kuran onların huşu saygı dolu korkularını arttırıyor. İsra Suresi, 107-109Bir insan kaç yaşında olursa olsun, hiçbir zaman Kuran'ı okumak, anlamak ve uygulamak için geç kalmış değildir. Bu nedenle insan şeytanın, "Bugüne kadar yapmadın, bundan sonra yapsan ne fayda eder?" şeklindeki yanlış yönlendirmelerine kapılmamalı ve şeytanın benzer aldatmacalarına karşı da dikkatli olmalıdır. Allah, her insanı son halinden sorumlu tutacaktır. Eğer kişi, gerçekleri görerek, Allah'a ve Kuran'a yönelir, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için yaşamaya başlarsa, Allah geçmiş günahları için ettiği tevbesini kabul ise, bir gün öleceğini ve ahirette sonsuz hayatına başlayacağını bilen, cennet ve cehennemin varlığından haberdar olan her insan, aklı ve vicdanı ile düşünerek, yaşamını nasıl geçireceği ile ilgili kesin bir karar vermelidir. Akla ve vicdana uygun olan insanın hayatını Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için geçirmesi ve Allah'ın emrine uymasıdır. Allah Kuran'da şöyle buyururSana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak makam bulamazsın. Kehf Suresi, 27EVRİM YANILGISIDarwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesadüfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çok mucizevi bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle çürümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğu gerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisini ayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadece bilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilim görüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teorisinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bilim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddiaların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pek çok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, biyoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayıda bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlıların kökenini artık yaratılış gerçeğiyle açıklamaktadırlar. Bugün bilimsel gelişmeler, evreni ve tüm canlıları Allah'ın yaratmış olduğu gerçeğini gözler önüne teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pek çok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almaya devam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle, burada da özetlemekte yarar Yıkan ZorluklarEvrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir öğreti olmasına karşın, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teoriyi bilim dünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin'e göre, tüm türler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu; kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi. Hatta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini umuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, üç temel başlıkta incelenebilir1 Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile Basamak Hayatın KökeniEvrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık milyar yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldiklerini iddia etmektedir. Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarca kompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür bir evrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bulunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır. Ancak tüm bunlardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerinde durmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır? Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği, hiçbir doğaüstü müdahaleyi kabul etmediği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasarım, plan ve düzenleme olmadan, doğa kanunları içinde rastlantısal olarak meydana geldiğini iddia eder. Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler sonucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır. Ancak bu, bilinen en temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır."Hayat Hayattan Gelir"Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti. Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit bir yapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan "spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadüfen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerine inanılıyordu. Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydan oluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deneyler yapılmıştı. Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve biraz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı. Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildiğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerin üzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getirip bıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise, bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünyasında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayınlanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, evrime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti"Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür." Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolution and The Origin of Life, New York Marcel Dekker, 1977, teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşı uzun süre direndiler. Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karmaşık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceği iddiasının geçersizliği daha da açık hale Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda ortaya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana gelebileceğini ispat etmeye çalıştı. Ancak bu çalışmalar başarısızlıkla sonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı"Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan en karanlık noktayı oluşturmaktadır." Alexander I. Oparin, Origin of Life, 1936 New York, Dover Publications, 1953 Reprint, yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusunu çözüme kavuşturacak deneyler yapmaya çalıştılar. Bu deneylerin en ünlüsü, Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından 1953 yılında düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde olduğunu iddia ettiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışıma enerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organik molekül aminoasit yıllarda evrim adına önemli bir aşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kullanılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu, ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı. "New Evidence on Evolution of Early Atmosphere and Life", Bulletin of the American Meteorological Society, c. 63, Kasım 1982, s. 1328-1330 Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandığı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s. 7Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yürütülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı. San Diego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimci Earth dergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeği şöyle kabul ederBugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıyayız Hayat yeryüzünde nasıl başladı? Jeffrey Bada, Earth, Şubat 1998, s. 40Hayatın Kompleks YapısıEvrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük bir açmaza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı yapıların bile inanılmaz derecede karmaşık yapılara sahip olmasıdır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürünlerden daha karmaşıktır. Öyle ki bugün dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek canlı bir hücre hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlantılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel yapı taşı olan proteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtimali; 500 aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir. Ancak matematikte 1050'de 1'den küçük olasılıklar pratik olarak "imkansız" sayılır. Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayan DNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sının içerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeye kalkılsa, 500'er sayfadan oluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağı hesaplanmaktadır. Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vardır DNA, yalnız birtakım özelleşmiş proteinlerin enzimlerin yardımı ile eşlenebilir. Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir. Bu ise, hayatın kendiliğinden oluştuğu senaryosunu çıkmaza sokmaktadır. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof. Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayısında bu gerçeği şöyle itiraf ederSon derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin RNA ve DNA aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır. Leslie E. Orgel, The Origin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s. 78Kuşkusuz eğer hayatın doğal etkenlerle ortaya çıkması imkansız ise, bu durumda hayatın doğaüstü bir biçimde "yaratıldığını" kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı yaratılışı reddetmek olan evrim teorisini açıkça geçersiz Hayali MekanizmalarıDarwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin "evrim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın da gerçekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olmasıdır. Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal seleksiyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdiği önem, kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla...Doğal seleksiyon, doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam mücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalacağı düşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta kalacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü bireylerden oluşacaktır. Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başka bir canlı türüne, örneğin atlara dönüştürmez. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştirici güce sahip değildir. Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı. Charles Darwin, The Origin of Species A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, EtkisiPeki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayanarak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransız biyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fiziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biriken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örneğin Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan türemişlerdi, yüksek ağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile boyunları uzamıştı. Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeni adlı kitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zamanla balinalara dönüştüğünü iddia etmişti. Charles Darwin, The Origin of Species A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184Ama Mendel'in keşfettiği ve 20 .yüzyılda gelişen genetik bilimiyle kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğal seleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekanizma olarak kalmış ve MutasyonlarDarwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için 1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm, doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mutasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları de hala dünyada evrim adına geçerliliğini koruyan model neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler. Bunun nedeni çok basittir DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi rastgele bir etki ancak zarar genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklarMutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir. B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania The Banner Of Truth Trust, 1988.Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştiren mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü. Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim mekanizması" olarak gösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır. İnsanlarda mutasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir. Elbette tahrip edici bir mekanizma "evrim mekanizması" olamaz. Doğal seleksiyon ise, Darwin'in de kabul ettiği gibi, "tek başına hiçbir şey yapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiçbir "evrim mekanizması" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olmadığına göre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış Kayıtları Ara Formlardan Eser YokEvrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış olduğunun en açık göstergesi ise fosil teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca yıl süren uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu teorik yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler. Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa bunların sayılarının ve çeşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir. Ve bu ucube canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştırEğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir. Charles Darwin, The Origin of Species A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 179Darwin'in Yıkılan UmutlarıAncak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir yanında hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçiş formlarına rastlanamamıştır. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını İngiliz paleontolog fosil bilimci Derek W. Ager, bir evrimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf ederSorunumuz şudur Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz. Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, c. 87, 1976, s. 133Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir geçiş formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmaktadırlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bu canlı türlerinin yaratıldıklarını gösteren çok güçlü bir delildir. Çünkü bir canlı türünün, kendisinden evrimleştiği hiçbir atası olmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya çıkmasının tek açıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu gerçek, ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilirYaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegane iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle olmamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir. Douglas J. Futuyma, Science on Trial, New York Pantheon Books, 1983, s. 197Fosiller ise, canlıların yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermektedir. Yani "türlerin kökeni", Darwin'in sandığının aksine, evrim değil Evrimi MasalıEvrim teorisini savunanların en çok gündeme getirdikleri konu, insanın kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia, bugün yaşayan modern insanın maymunsu birtakım yaratıklardan geldiğini varsayar. 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılan bu süreçte, modern insan ile ataları arasında bazı "ara form"ların yaşadığı iddia edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört temel "kategori" sayılır1- Australopithecus2- Homo habilis3- Homo erectus4- Homo sapiensEvrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney maymunu" anlamına gelen "Australopithecus" ismini verirler. Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden başka bir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard gibi İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistin Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir maymun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiçbir benzerlik taşımadıklarını göstermiştir. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York Toplinger Publications, 1970, s. 75-94; Charles E. Oxnard, "The Place of Australopithecines in Human Evolution Grounds for Doubt", Nature, c. 258, s. 389Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhasını da, "homo" yani insan olarak sınıflandırırlar. İddiaya göre homo serisindeki canlılar, Australopithecuslar'dan daha gelişmişlerdir. Evrimciler, bu farklı canlılara ait fosilleri ardı ardına dizerek hayali bir evrim şeması oluştururlar. Bu şema hayalidir, çünkü gerçekte bu farklı sınıfların arasında evrimsel bir ilişki olduğu asla ispatlanamamıştır. Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir gerçekte kayıptır" diyerek bunu kabul eder. J. Rennie, "Darwin's Current Bulldog Ernst Mayr", Scientific American, Aralık 1992Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens" sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünya'nın farklı bölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir. Alan Walker, Science, c. 207, 1980, s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskı, New York J. B. Lipincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Cambridge Cambridge University Press, 1971, s. 272Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü çok modern zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens neandertalensis ve Homo sapiens sapiens modern insan ile aynı ortamda yan yana bulunmuşlardır. Time, Kasım 1996Bu ise elbette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları iddiasının geçersizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmasına karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklarEğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid insanımsı çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır ki, bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedirler. S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayali birtakım "yarı maymun, yarı insan" canlıların çizimleriyle, yani sırf propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan insanın evrimi senaryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan konuyu uzun yıllar inceleyen, özellikle Australopithecus fosilleri üzerinde 15 yıl araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü ve saygın bilim adamlarından Lord Solly Zuckerman, bir evrimci olmasına rağmen, ortada maymunsu canlılardan insana uzanan gerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna bir de ilginç bir "bilim skalası" yapmıştır. Bilimsel olarak kabul ettiği bilgi dallarından, bilim dışı olarak kabul ettiği bilgi dallarına kadar bir yelpaze oluşturmuştur. Zuckerman'ın bu tablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere dayanan- bilgi dalları kimya ve fiziktir. Yelpazede bunlardan sonra biyoloji bilimleri, sonra da sosyal bilimler gelir. Yelpazenin en ucunda, yani en "bilim dışı" sayılan kısımda ise, Zuckerman'a göre, telepati, altıncı his gibi "duyum ötesi algılama" kavramları ve bir de "insanın evrimi" vardır! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu şöyle açıklarObjektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak varsayılan bu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosil tarihinin yorumlanmasına- girdiğimizde, evrim teorisine inanan bir kimse için herşeyin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki teorilerine kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı anda kabul etmeleri bile mümkündür. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York Toplinger Publications, 1970, s. 19İşte insanın evrimi masalı da, teorilerine körü körüne inanan birtakım insanların buldukları bazı fosilleri ön yargılı bir biçimde yorumlamalarından Formülü!Şimdiye kadar ele aldığımız tüm teknik delillerin yanında, isterseniz evrimcilerin nasıl saçma bir inanışa sahip olduklarını bir de çocukların bile anlayabileceği kadar açık bir örnekle özetleyelim. Evrim teorisi canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedir. Dolayısıyla bu iddiaya göre cansız ve şuursuz atomlar biraraya gelerek önce hücreyi oluşturmuşlardır ve sonrasında aynı atomlar bir şekilde diğer canlıları ve insanı meydana getirmişlerdir. Şimdi düşünelim; canlılığın yapıtaşı olan karbon, fosfor, azot, potasyum gibi elementleri biraraya getirdiğimizde bir yığın oluşur. Bu atom yığını, hangi işlemden geçirilirse geçirilsin, tek bir canlı oluşturamaz. İsterseniz bu konuda bir "deney" tasarlayalım ve evrimcilerin aslında savundukları, ama yüksek sesle dile getiremedikleri iddiayı onlar adına "Darwin Formülü" adıyla inceleyelimEvrimciler, çok sayıda büyük varilin içine canlılığın yapısında bulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibi elementlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlarda bulunmayan ancak bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gördükleri malzemeleri de bu varillere eklesinler. Karışımların içine, istedikleri kadar amino asit, istedikleri kadar da bir tekinin bile rastlantısal oluşma ihtimali 10-950 olan protein doldursunlar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem versinler. Bunları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar. Varillerin başına da dünyanın önde gelen bilim adamlarını uzmanlar babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktararak nöbetleşe milyarlarca, hatta trilyonlarca sene sürekli varillerin başında beklesinler. Bir canlının oluşması için hangi şartların var olması gerektiğine inanılıyorsa hepsini kullanmak serbest olsun. Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar o varillerden kesinlikle bir canlı çıkartamazlar. Zürafaları, aslanları, arıları, kanaryaları, bülbülleri, papağanları, atları, yunusları, gülleri, orkideleri, zambakları, karanfilleri, muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, domatesleri, kavunları, karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şeftalileri, tavus kuşlarını, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi milyonlarca canlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil burada birkaçını saydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir hücresini bile elde bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluşturamazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bölüp, sonra art arda başka kararlar alıp, elektron mikroskobunu bulan, sonra kendi hücre yapısını bu mikroskop altında izleyen profesörleri oluşturamazlar. Madde, ancak Allah'ın üstün yaratmasıyla hayat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim teorisi ise, akla tamamen aykırı bir safsatadır. Evrimcilerin ortaya attığı iddialar üzerinde biraz bile düşünmek, üstteki örnekte olduğu gibi, bu gerçeği açıkça ve Kulaktaki TeknolojiEvrim teorisinin kesinlikle açıklama getiremeyeceği bir diğer konu ise göz ve kulaktaki üstün algılama ilgili konuya geçmeden önce "Nasıl görürüz?" sorusuna kısaca cevap verelim. Bir cisimden gelen ışınlar, gözde retinaya ters olarak düşer. Bu ışınlar, buradaki hücreler tarafından elektrik sinyallerine dönüştürülür ve beynin arka kısmındaki görme merkezi denilen küçücük bir noktaya ulaşır. Bu elektrik sinyalleri bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Bu bilgiden sonra şimdi düşünelimBeyin ışığa kapalıdır. Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık beynin bulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar karanlık bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüzyıl teknolojisi bile her türlü imkana rağmen bu netliği sağlayamamıştır. Örneğin şu anda okuduğunuz kitaba, kitabı tutan ellerinize bakın, sonra başınızı kaldırın ve çevrenize bakın. Şu anda gördüğünüz netlik ve kalitedeki bu görüntüyü başka bir yerde gördünüz mü? Bu kadar net bir görüntüyü size dünyanın bir numaralı televizyon şirketinin ürettiği en gelişmiş televizyon ekranı dahi veremez. 100 yıldır binlerce mühendis bu netliğe ulaşmaya çalışmaktadır. Bunun için fabrikalar, dev tesisler kurulmakta, araştırmalar yapılmakta, planlar ve tasarımlar geliştirilmektedir. Yine bir TV ekranına bakın, bir de şu anda elinizde tuttuğunuz bu kitaba. Arada büyük bir netlik ve kalite farkı olduğunu göreceksiniz. Üstelik, TV ekranı size iki boyutlu bir görüntü gösterir, oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi yıllardır on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapmaya, gözün görme kalitesine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Evet, üç boyutlu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlük takmadan üç boyutlu görmek mümkün değil, kaldı ki bu suni bir üç boyuttur. Arka taraf daha bulanık, ön taraf ise kağıttan dekor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördüğü kadar net ve kaliteli bir görüntü oluşmaz. Kamerada da, televizyonda da mutlaka görüntü kaybı meydana evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluşturan mekanizmanın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedirler. Şimdi biri size, odanızda duran televizyon tesadüfler sonucunda oluştu, atomlar biraraya geldi ve bu görüntü oluşturan aleti meydana getirdi dese ne düşünürsünüz? Binlerce kişinin biraraya gelip yapamadığını şuursuz atomlar nasıl yapsın?Gözün gördüğünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluşturan alet tesadüfen oluşamıyorsa, gözün ve gözün gördüğü görüntünün de tesadüfen oluşamayacağı çok açıktır. Aynı durum kulak için de geçerlidir. Dış kulak, çevredeki sesleri kulak kepçesi vasıtasıyla toplayıp orta kulağa iletir; orta kulak aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır; iç kulak da bu titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Aynen görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ışık gibi sese de kapalıdır, ses geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gürültülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen en net sesler beyinde algılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gürültüsünü duyarsınız. Ama o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümidiyle teknoloji nasıl kullanılıyorsa, ses için de aynı çabalar onlarca yıldır sürdürülmektedir. Ses kayıt cihazları, müzik setleri, birçok elektronik alet, sesi algılayan müzik sistemleri bu çalışmalardan bazılarıdır. Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide çalışan binlerce mühendise ve uzmana rağmen kulağın oluşturduğu netlik ve kalitede bir sese büyük müzik sistemi şirketinin ürettiği en kaliteli müzik setini düşünün. Sesi kaydettiğinde mutlaka sesin bir kısmı kaybolur veya az da olsa mutlaka parazit oluşur veya müzik setini açtığınızda daha müzik başlamadan bir cızırtı mutlaka duyarsınız. Ancak insan vücudundaki teknolojinin ürünü olan sesler son derece net ve kusursuzdur. Bir insan kulağı, hiçbir zaman müzik setinde olduğu gibi cızırtılı veya parazitli algılamaz; ses ne ise tam ve net bir biçimde onu algılar. Bu durum, insan yaratıldığı günden bu yana böyledir. Şimdiye kadar insanoğlunun yaptığı hiçbir görüntü ve ses cihazı, göz ve kulak kadar hassas ve başarılı birer algılayıcı olamamıştır. Ancak görme ve işitme olayında, tüm bunların ötesinde, çok büyük bir gerçek daha İçinde Gören veDuyan Şuur Kime Aittir?Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir?İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar, elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya biyokimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna dair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki en önemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız Beyinde, bu elektrik sinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?Elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hücrelerine ait değildir. İşte bu yüzden, herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbir cevap verememektedirler. Çünkü bu şuur, Allah'ın yaratmış olduğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak için kulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde düşünmek için beyne ihtiyaç açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın, beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekana tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması Bir İnançBuraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bulgularla açıkça çelişen bir iddia olduğunu göstermektedir. Teorinin hayatın kökeni hakkındaki iddiası bilime aykırıdır, öne sürdüğü evrim mekanizmalarının hiçbir evrimleştirici etkisi yoktur ve fosiller teorinin gerektirdiği ara formların yaşamadıklarını göstermektedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisinin bilime aykırı bir düşünce olarak bir kenara atılması gerekir. Nitekim tarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibi pek çok düşünce, bilimin gündeminden çıkarılmıştır. Ama evrim teorisi ısrarla bilimin gündeminde tutulmaktadır. Hatta bazı insanlar teorinin eleştirilmesini "bilime saldırı" olarak göstermeye bile çalışmaktadırlar. Peki neden?..Bu durumun nedeni, evrim teorisinin bazı çevreler için, kendisinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inanış oluşudur. Bu çevreler, materyalist felsefeye körü körüne bağlıdırlar ve Darwinizm'i de doğaya getirilebilecek yegane materyalist açıklama olduğu için bunu açıkça itiraf da ederler. Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve aynı zamanda önde gelen bir evrimci olan Richard Lewontin, "önce materyalist, sonra bilim adamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedirBizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan 'a priori' bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz. Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World", The New York Review of Books, 9 Ocak 1997, s. 28Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye bağlılık uğruna yaşatılan bir dogma olduğunun açık ifadeleridir. Bu dogma, maddeden başka hiçbir varlık olmadığını varsayar. Bu nedenle de cansız, bilinçsiz maddenin, hayatı yarattığına inanır. Milyonlarca farklı canlı türünün; örneğin kuşların, balıkların, zürafaların, kaplanların, böceklerin, ağaçların, çiçeklerin, balinaların ve insanların maddenin kendi içindeki etkileşimlerle, yani yağan yağmurla, çakan şimşekle, cansız maddenin içinden oluştuğunu kabul eder. Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime aykırı bir kabuldür. Ama Darwinistler kendi deyimleriyle "İlahi bir açıklamanın sahneye girmemesi" için, bu kabulü savunmaya devam kökenine materyalist bir ön yargı ile bakmayan insanlar ise, şu açık gerçeği göreceklerdir Tüm canlılar, üstün bir güç, bilgi ve akla sahip olan bir Yaratıcının eseridirler. Yaratıcı, tüm evreni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzenleyen ve tüm canlıları yaratıp şekillendiren Allah' Teorisi Dünya TarihininEn Etkili BüyüsüdürBurada şunu da belirtmek gerekir ki, ön yargısız, hiçbir ideolojinin etkisi altında kalmadan, sadece aklını ve mantığını kullanan her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumların hurafelerini andıran evrim teorisinin inanılması imkansız bir iddia olduğunu kolaylıkla da belirtildiği gibi, evrim teorisine inananlar, büyük bir varilin içine birçok atomu, molekülü, cansız maddeyi dolduran ve bunların karışımından zaman içinde düşünen, akleden, buluşlar yapan profesörlerin, üniversite öğrencilerinin, Einstein, Hubble gibi bilim adamlarının, Frank Sinatra, Charlton Heston gibi sanatçıların, bunun yanı sıra ceylanların, limon ağaçlarının, karanfillerin çıkacağına inanmaktadırlar. Üstelik, bu saçma iddiaya inananlar bilim adamları, profesörler, kültürlü, eğitimli insanlardır. Bu nedenle evrim teorisi için "dünya tarihinin en büyük ve en etkili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacaktır. Çünkü, dünya tarihinde insanların bu derece aklını başından alan, akıl ve mantıkla düşünmelerine imkan tanımayan, gözlerinin önüne sanki bir perde çekip çok açık olan gerçekleri görmelerine engel olan bir başka inanç veya iddia daha yoktur. Bu, Afrikalı bazı kabilelerin totemlere, Sebe halkının Güneş'e tapmasından, Hz. İbrahim'in kavminin elleri ile yaptıkları putlara, Hz. Musa'nın kavminin altından yaptıkları buzağıya tapmalarından çok daha vahim ve akıl almaz bir bu durum, Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bir akılsızlıktır. Allah, bazı insanların anlayışlarının kapanacağını ve gerçekleri görmekten aciz duruma düşeceklerini birçok ayetinde bildirmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledirŞüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. Bakara Suresi, 6-7… Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. Araf Suresi, 179Allah Hicr Suresi'nde ise, bu insanların mucizeler görseler bile inanmayacak kadar büyülendiklerini şöyle bildirmektedirOnların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de, mutlaka "Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir. Hicr Suresi, 14-15Bu kadar geniş bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili olması, insanların gerçeklerden bu kadar uzak tutulmaları ve 150 yıldır bu büyünün bozulmaması ise, kelimelerle anlatılamayacak kadar hayret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insanın imkansız senaryolara, saçmalık ve mantıksızlıklarla dolu iddialara inanmaları anlaşılabilir. Ancak dünyanın dört bir yanındaki insanların, şuursuz ve cansız atomların ani bir kararla biraraya gelip; olağanüstü bir organizasyon, disiplin, akıl ve şuur gösterip kusursuz bir sistemle işleyen evreni, canlılık için uygun olan her türlü özelliğe sahip olan Dünya gezegenini ve sayısız kompleks sistemle donatılmış canlıları meydana getirdiğine inanmasının, "büyü"den başka bir açıklaması Allah Kuran'da, inkarcı felsefenin savunucusu olan bazı kimselerin, yaptıkları büyülerle insanları etkilediklerini Hz. Musa ve Firavun arasında geçen bir olayla bizlere bildirmektedir. Hz. Musa, Firavun'a hak dini anlattığında, Firavun Hz. Musa'ya, kendi "bilgin büyücüleri" ile insanların toplandığı bir yerde karşılaşmasını söyler. Hz. Musa, büyücülerle karşılaştığında, büyücülere önce onların marifetlerini sergilemelerini emreder. Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledirMusa "Siz atın" dedi. Asalarını atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve ortaya büyük bir sihir getirmiş oldular. Araf Suresi, 116Görüldüğü gibi Firavun'un büyücüleri yaptıkları "aldatmacalar"la -Hz. Musa ve ona inananlar dışında- insanların hepsini büyüleyebilmişlerdir. Ancak, onların attıklarına karşılık Hz. Musa'nın ortaya koyduğu delil, onların bu büyüsünü, ayetteki ifadeyle "uydurduklarını yutmuş" yani etkisiz kılmıştırBiz de Musa'ya "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. O da fırlatıverince bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler. Araf Suresi, 117-119Ayetlerde de bildirildiği gibi, daha önce insanları büyüleyerek etkileyen bu kişilerin yaptıklarının bir sahtekarlık olduğunun anlaşılması ile, söz konusu insanlar küçük düşmüşlerdir. Günümüzde de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik kılıfı altında son derece saçma iddialara inanan ve bunları savunmaya hayatlarını adayanlar, eğer bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçekler tam anlamıyla açığa çıktığında ve "büyü bozulduğunda" küçük duruma yaklaşık 60 yaşına kadar evrimi savunan ve ateist bir felsefeci olan, ancak daha sonra gerçekleri gören Malcolm Muggeridge evrim teorisinin yakın gelecekte düşeceği durumu şöyle açıklamaktadırBen kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids Eerdmans, 1980, gelecek, uzakta değildir aksine çok yakın bir gelecekte insanlar "tesadüfler"in ilah olamayacaklarını anlayacaklar ve evrim teorisi dünya tarihinin en büyük aldatmacası ve en şiddetli büyüsü olarak tanımlanacaktır. Bu şiddetli büyü, büyük bir hızla dünyanın dört bir yanında insanların üzerinden kalkmaya başlamıştır. Evrim aldatmacasının sırrını öğrenen birçok insan, bu aldatmacaya nasıl kandığını hayret ve şaşkınlıkla düşünmektedir.... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başkabizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen,herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.Bakara Suresi, 32Kuran, Allah'ın bize Kendisi'ni tanıttığı, dünya hayatının gerçek amacını, ahireti, güzel ahlakı bildirdiği vahyidir. Bir insanın, Allah'ın kendisinden neler istediğini bilmeden, din ahlakı hakkında edindiği kulaktan dolma bilgilerle yetinerek yaşaması, akla ve vicdana uygun bir tavır değildir. Bir gün öleceğini ve ahirette sonsuz hayatına başlayacağını bilen, cennet ve cehennemin varlığından haberdar olan her insan yaşamını nasıl geçireceği ile ilgili kesin bir karar vermelidir. Akla ve vicdana uygun olan insanın hayatını Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için geçirmesi ve Allah'ın emrine kitap, Kuran'ın Allah'ın sözü ve insanlar için bir hidayet rehberi olduğunu, dünya üzerindeki her insana hitap ettiğini, hükümlerinin indirildiği zamandan bu yana tüm devirleri kapsadığını, dolayısıyla her insanın başvurması gereken en önemli kaynak olduğunu anlatmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu konunun tüm insanlara anlatılması ise akıl, vicdan ve sağduyu sahibi her Müslümanın en önemli görevlerinden biridir. Bir insan kaç yaşında olursa olsun, hiçbir zaman Kuran'ı okumak, anlamak ve uygulamak için geç kalmış değildir. Bir insan kesin olarak tevbe edip, hatasını tekrarlamaktan kaçınır ve Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için yaşamaya başlarsa Allah'ın geçmiş günahları için ettiği tevbesini kabul etmesini umabilir.

onlar basamağı 1 olan üç basamaklı en büyük sayı